26 Kasım 2010 Cuma

Başlamadan Önce...



 2010 benim için yine karmakarışık geçen bir yıl oldu. Zaman zaman monotonluğu özlesem de, hayır şikayet etmeyeceğim. Edecek olsam çoktan Mr.Eleven'la barışmış hatta okulu bırakıp çoluk çocuğa karışmış olurdum.

2011'e iki aydan az bir süre kala ise yeni yıldan çok çok ümitliyim, her yeni yıl yaklaştığında olduğum gibi ki bu Polyannavari tarzımın en acı dışavurumlarından biri olsa gerek. Her seferinde Sertab Erener'in "Yeni bir aşk, yeni bir iş vs..." şarkısını hatırlar, içim kıpır kıpır olur sonra yeni yıl gelip ilk üç ayını sindirince ufaktan yol alır benim kıpırtılar, yerini "Yine mi yaa!" sitemleri  eşliğinde bir karamsarlığa bırakır. En azından kendimi tanıyorum derim hep. Evet çok şımarığım, evet ikili ilişkilerde bencilim; hem de bildiğin bariz bencilim, çok hata yaparım hem de öyle böyle değil saymaya kalksan sayılmaz ama kendimi tanıyorum. Tanıyorum ve ilginç bir şekilde seviyorum :)
Onlar da seviyorlar. Başta çok çok soğuk olduğumu ama içime girince nasıl ısıttığımı söylüyorlar hep...dostum dediğim insanlar sayılıdır, güven sorunum vardır; şüphe yakın arkadaşımdır.

 Bugüne dek tuttuğum günlükler eninde sonunda hep annemin gazabına uğramıştır. Kabul etmeliyim ki fena halde sorunlu bir ergenliğim oldu. Özgürlüğüme fazla düşkündüm, hep bir özelim olsun isterdim...hala da öyleyim. Değişense benim için her an endişelenen, gün içinde çalışıp koştururken bile aklı hep bende olan birtanecik annemin bunu artık çoktan kabullenmiş olması. Zamanında o, gizlice tuttuğum günlüklerimi itinayla arayıp bularak sakladığım yerden her çıkarışında evde büyük kıyametler koparken şimdiyse özel hayatımın ö'sünü duymak istemiyor. Ben anlatsam bile "Herkesin özeli kendine." diyip kestirip atıyor ama maalesef ki o'nun bunu kabullendiği gün, benim de günlük tutmaktan vazgeçtiğim güne tekabül ediyordu.

 Yine söylüyorum; kendimi tanıyorum. Dışardan bakınca çok hanım hanımcık duran ama inanılmaz asi bir insanım. Kim ne derse desin burnumun dikine giderim...ve işte tam da bu yüzden...bu güne kadar anneciğim, sana çektirdiğim ne varsa hepsi için çok çok özür dilerim. Ama hadi sen de itiraf et, beni seviyorsun...hem de beni tam da böyle seviyorsun :) çünkü çoğu zaman gençliğine benzetiyorsun, kimbilir belki de bende çok zaman önce yitirdiğin sen'i buluyorsun. Ve başlamadan önce, ben de söylemek istiyorum: Seni çok çok çok SEVİYORUM!

 Bir blog hazırlamak hep aklımın bir köşesinde olsa da bir türlü dürtmemişti şu malum zamanlarda gelen şeytan bunun için beni. Belki de doğru zamanı bekliyordur, belki de o zaman bu zamandır. Birkaç gündür karşıma çıkanlara "Bu bir işaret olmalı." diyip geçtikten sonra artık birşeyler yapmaya karar verdim. Çünkü dolu dolu geçen hayatımın ziyan olmasına gözyumamıyorum. Öyle hikayeler gelip geçiyor ki hayatımdan, bir gün gelip de ilerde yeni bir ben yaratmaya kalktığımda tecrübeyle sabit bu hayat derslerinin hiçbirinin hiçbir anını unutmak istemiyorum. Eğer bunu sadece gerçekten yıllar sonra bir gün planlı bir şekilde dünyaya getirmeyi düşündüğüm kızım için yapıyorsam elbette ki yayınlamamın hiçbir anlamı olmazdı haklısınız. Ama arkadaşlarımın tüm hikayelerimi bir solukta ve pembe dizi için tv'ye yapışırmışcasına dinlemesi beni tüm bunları insanlarla paylaşmamın hoş olabileceği fikrine itti :) ve bunda ilerde iyi bir yazar olmayı istememin de payı büyük. Blog haricinde yazmaya devam ettiğim romanımı yaklaşık iki sene içinde yayınlamayı düşünüyorum. Bununla ilgili bir diğer fikrimse, beğenilip senaryolaştırıldığı taktirde filminde veya dizisinde oynayacak kişilerin ünlü oyunculardan değil de benim arkadaş çevremden ya da halkın içinden uzun araştırmalarla, özenle seçilmeleri.

Öyleyse hoşgeldim diyorum kendime ve büyük bir mutlulukla başlıyorum hikayelerimi yazmaya...

0 yorum:

Yorum Gönder