19 Ocak 2011 Çarşamba

TAŞINIYORUM! -DOĞRU 1 KADIN-



Taşınıyorum evet :)


Bu sabah duş alırken verdim bu radikal kararı. Bi devrim yapıyorum ve HardCandy'nin Erkekleri'ni  "Doğru Adam'ı Bulma Macerası"na çeviriyorum.


Çünkü bu, gerçekten HardCandy'nin doğru adamı ararken verdiği mücadelenin hikayesi. Deneme yanılma yöntemiyle elediği birçok adamın hazin sonu ve Bayan Doğru'nun yeni başlangıçlarının hikayesi.


Bundan sonra tam da burdayım! :  http://dogru1adam-arayan-dogru1kadin.blogspot.com 


Yeni Bay Yanlışlarla her seferinde Bay Doğru'ya bir adım daha yaklaşacağım maceralarıma sizi de beklerim. Çünkü bu aslında yalnızca benim değil, kabul edin hepimizin ortak hayali ;)


İLETİŞİM :  dogru1kadin@hotmail.com


                        hardcandy_2011@hotmail.com

16 Ocak 2011 Pazar

Ya Fabrizio Konuşamıyorsa?




 Şöyle bir baktığınızda çok yakışıklı, inanılmaz çekici görünen, karakterine de hayran olduğunuz bir adam birgün size telefon açtığında berbat bir konuşma tarzı olduğunu farkederseniz tepkiniz ne olur?


Tanrım! Benim mideme ağrılar giriyo. Yok ben akıllanmayacağım.
Günlerdir Fabrizio aşağı Fabrizio yukarı diye adını sayıkladığım ölüp bittiğim adamla 7 sene sonra az önce ilk defa telefonda konuştuk. Ya da konuşamadık. Ya da ben konuştum, o ise benim konuşma olarak kabul etmeye gönlümün elvermediği homurtular çıkarmakla yetindi.


Çok yakışıklı. İlk bakışta fena cool. 7 sene önce hatırladığım adam da aynen böyleydi. 7 sene önce de aynı mekanda olduğumuz o 1 hafta içinde fazla konuşmadığı için olsa gerek yine çok çekici gelmişti.


Hayır ben kafama sıçayım aslında, adamın 7 sene önce İsmail YK dinlediğini biliyosun. E be HardCandy ne kadar yakışıklı olursa olsun bu adamdan ne umuyosun!?


İçten içe bırakmıştır İsmail YK dinlemeyi artık diye düşündüm itiraf ediyorum. Ya da hala dinliyorsa bile kendimi şartlandırmaya çalışıyordum günlerdir buna takılmayacağım diye.


Artık ufacık detaylara takılıp insanları elemekten bıktım. Biri bana dur desin!


İsyanlardayım! Arabeske bağlıyorum. Bir kulunu çooohh sevdiim, o beni tavlayamıyorr! Kalbimi ona verecektim ama diksiyonu beni benden alıyooor!


Neden tanrım! Arkadaşlarım bana "İstanbul Hanımefendisi" diye takılıp dalga geçerken her ne kadar sinirlensem de evet İstanbullu olmanın ayrıcalığını yaışıyorum birçok konuda. Diksiyon da bunlardan biri. Ama kelimeleri doğru telaffuz etmek için İstanbullu olmanın çok şart olduğunu sanmıyorum.


Biri şu adama acilen Türkçe öğretsin yoksa bulduğum bulacağım en tatlı kısmetlerden birini sırf ağzından çıkan yamuk yumuk sözcükler yüzünden kaçırmak üzereyim.


Ya adamı yakalayıp ağzına bir koli bandı geçirecek ve ömrünün geri kalan kısmında o bantı yalnızca yemek yiyebilmesi,beni öpebilmesi ve oral yapabilmesi için çıkaracağım ya da bir kez daha hüsrana uğramış halde arkamı dönüp yola yalnız devam edeceğim.


Düşünme HardCandy düşünme...takılma böyle ufak detaylara. Adam yakışıklı! Adam zeki! Yazarken inanılmaz komplike cümleler kuruyor! Genel kültürü harika! Çalışkan! Sadık! daha ne istiyosun? Daha ne istiyosuuuuun? 


Dört dörtlük olamaz zaten dimi :( Hiçbir zaman olamazlar :( Ama bu da olmaması gereken bi kusur be! Yanımdaki adamın da en az benim kadar düzgün konuşabilmesini isterdim.


Hayır biliyorum...ben okey desem yarın öbür gün bizimkilerle tanıştırmaya kalksam çocuk konuşmaya başladığı anda babam bıyık altından gülmeye annemse bana yampiri yampiri "Aferin sana.Ben de bu seferki ne zaman duvara toslayacak diye bekliyordum." bakışı atmaya başlayacak.


Peki şunu merak ediyorum. Gördüğüm kadarıyla bu adamın etrafında pek bi dişi nüfusu yok bir süredir. Belli ki pek verimli bir arazi değil kendileri. Ama ne yönden!?  Nırır nı rıııımmm!!!!???


Acaba sevgili rakibelerim ona neden yaklaşmamışlar? Ya da neden denemiyorlar?


Benim gibi yalnızca güzel konuşmadığı için mi eliyorlar? Yoksa güzel konuşamadığı gibi güzel yapamadığı başka bir şey daha mı var?


Tanrım lütfen olmasın. Belki konuştuğu anlarda kulaklarımı tıkayıp bu sorunu çözebilirim, hayatımız boyunca text message şeklinde sağlayabiliriz iletişimimizi ama hayatım boyunca o silikon oyuncakları kullanmak istemiyorum!


...

15 Ocak 2011 Cumartesi

Rüyanızda Saxo Çekmek??


 Böyle bir dünya var mı? Nasıl manyak sapık bir insanım ben anlamıyorumki!!!
Tamam birini çok istersiniz çok arzularsınız da...böyle de olmazki. Adamı çok istiyorsun ama senden kilometrelerce uzak olması sebebiyle yakın zamanda ulaşamıyorsun diye, kesinlikle uykunda ve istem dışı bir şekilde onu değil ama sadece penisini hayal ederek kendinden geçer misin?

Daha da kötüsü rüyanda gördüğün sahne tam olarak : aynen yatağında sırtüstü yatışın , elinde iri bir penis...ama yalnızca bir penis...insansız,adamsız bir penis (ama her nasılsa ben o penisin Fabrizio'ya ait olduğundan o an adım gibi eminim, artık nasıl bi fanteziyse çocuğun çükünü mü koparmışım ne yapmışım bilinmez-kendisi gelemiyorsa aleti benim olsun kafasındayım herhalde o an) yalıyorum, emiyorum bildiğiniz saxo çekiyorum elimdeki penise.
Tüm bunları rüyamda yapıyorum dikkatinizi çekerim. Tek arzum o an onu mutlu etmek. Ama bir süre sonra ağzıma soktuğum penisi çıkaramayıp boğulmaya başlıyorum. Nefes alamıyorum. Resmen boğazıma takılıyor. Çıkmıyor. Ben bir panik bir panik! :)
O an uyanıyorum ve gerçekten boğuluyorum, gerçekten nefes alamıyorum...aksırıp tıksırıyorum, bildiğin ölüyorum...nasıl mı? Dilimle!
Nasıl başardın diye sormayın! İnanın ben de bilmiyorum. Dilimi de görseniz öyle ufacık öyle miniciktir ki...Bazen böyle süpersonik durumları başarabildiğim için kendimi yürekten tebrik ediyorum.

Az önce ciddi ciddi aradım rüyada sakso çekmenin, oral yapmanın ne anlama geldiğini ama herkes benim kadar oynak kıvrak manyak sapık olmadığı için böyle bir rüya tabiri yok dolayısıyla. Ha google'a yazınca çıkmıyor mu? Çıkıyor. Ama yalnızca başlık olarak...tanımları boş. Hepsinin altında "siz biliyorsanız tanımlayın" şeklinde yazı alanları var. Yok yavrum ben almayayım. Ben kendi rüyamı kendi kendime yordum...

Kıssadan hisse Fabrizio!...Düşün artık seni ne denli mutlu etme arzusuyla yanıp tutuşuyorum ki rüyalarımda bile boğulma pahasına kendimi sana adıyorum.
Bence beni sakın ama sakın ama sakın kaçırma! :)

Umarım seninki hemen hemen hayal ettiğim ebatlardadır :/

Neden bilmiyorum, içimde ileride seninle evlenebileceğime dair çok şiddetli bir his var. Bütün hayatımı değiştirebilirsin ve kendimi her konuda her yönden tamamen sana adayıp seni çok mutlu edebilirim. İlginç bi durum.

Günü gelip görüşünceye dek...Ciao Fabrizio!


...

13 Ocak 2011 Perşembe

Kup Hawaii Bir Yaşam Tarzıdır

 Mesela benim yaşam tarzım olabilir. Bundan daha iştah açıcı, daha heyecan verici bir meyveli dondurma tabağı görmedim ben. Keşke yemeden önce fotoğrafını çekseydim diyorum ama o an bir an önce mideye indirmek için öyle telaş yaptım ki başka hiçbirşey düşünemiyordum.Şimdiyse rüyalarıma girer oldu.Hergün ondan yemek istiyorum!


Dün, uzun zamandır göremediğim, çok sevdiğim bir kız arkadaşımla buluştum kadıköyde. Dünyanın dedikodusunu yaptık, geçmiş anılarımızı tazeleyip bolca kahkaha attık. Dönüş yolunda rıhtımda yürürken, hadi dedik ayrılmadan bi dondurma yiyelim madoya girip.

Menüye uzun uzun baktıktan sonra içinde "kiwi,ananas,portakal,üzüm" gibi meyveler barındıran Kup Hawaii'ye takıldı gözüm. "Bundan var mı?" dedim garsona pek de umutsuzca.  "Var efendim." cevabını alınca dünyalar benim oldu sanki.

Meyve ve dondurma dolu,rengarenk o tabak önüme konduğundaysa dünyanın en mutlu kızı bendim herhalde!

Şimdiyse en mutsuzlarından biri olabilirim. Az önce üstün bir sakarlık örneği gösterip telefonumun üzerine çay döktüm.

Bir yandan Road Runner facebook chattan beni taciz edip duruyor her zamanki gibi "Buluşalım mı?Normalde olsa beni bu kadar eken birine beş dakikamı ayırmazdım ama sende farklı birşeyler hissediyorum. Biliyorum sen farklısın" vs...

Annemse tv karşısında Fatmagül'ün Suçu Ne izleyip bir yandan da Road Runner'a bir şans vermem için yoğun bir psikolojik baskı uyguluyor üzerimde.
Neden? Çünkü okulu bitirmiş. Çalışıp kendi parasını kazanıyormuş.
Neden? Çünkü yakışıklıymış; hem boyu hem posu yerindeymiş.
Neden? Çünkü sahiplenici, koruyucu bir yapısı varmış.
Neden? Çünkü oyuncuymuş, birçok hayranı varmış.
Neden? Çünkü beni mutlu etmeyi seviyormuş.
Neden? Çünkü Bursalıymış.(ki bursalı falan değil, ben salladım o an sadece)
Anneme göre bu nedenler böyle uzaaaaar gider.


Finallerin bitmesiyle 2010 güz dönemi de sona ermiş oldu.Şu an tatilde olduğum ve derin bir boşlukta yaşadığım gerçeğiyle yüzyüzeyim.Bu gerçekliği seviyorum.Çünkü çok değil, en fazla 10 gün sürecek.Ayın 23ünde tekrar işe başlıyorum :/ Tek avuntum işin Uludağ'da olması. En azından havam değişecek diyorum.

Bir Kup Hawaii daha istiyorum?
En iyisi Road Runner'a vermem konusunda sıkıştırıldığım o şansı yarın veriym de beni Mado'ya götürüp Kup Hawaii yedirsin :) Evet...böylece yarınki planımı da yapmış oldum.

Herkese iyi geceler...tatlı uykular...

Hard Candy'nin Erkekleri - Volume 7



Bal gibi bir adam bu. Honey Man resmen :)  Castiel...Evet  "Volume 7"miz, Felaket Partisi sınırları içinde hayatımıza girmeyi başarmış iyilik meleğimiz Castiel.


Castiel'la liseden ortak bir arkadaşım çıktığını ve üçümüzün buluşacağını söylemiştim. Ben o gün parasız kalınca karşıya geçmekten kaçındığım için bu iki adamı istemeyerek de olsa bir güzel ektim.


Bunun üzerine Castiel bana mesaj atıp baldan tatlı sözleriyle kalbimi kolayca fethetmeyi başarınca Amerikaya dönmeden onu tekrar görmek istediğimi hissettim. Adamın niyeti de beni buna ikna etmekti zaten. Ağzı öyle iyi laf yapıyor, öyle mantıklı cümleler kuruyor ki beni kandırırken...farkında olsam bile kızamıyorum ona, içimden gelmiyor. Sevgi dolu bir adam çünkü. Tarzı free olsa da buna rağmen gerçekten bir iyilik meleği olabileceğini düşündüğüm bir adam. Beni mutlu, memnun ya da buna benzer olumlu sıfatlara ulaştırmak için bilumum çaba sarfeden ve bundan büyük keyif alan bir adam. Bana keyif vermekten keyif alan bir adam...


Türünün sevmeyi bilen tek örneği diyebilirim onun için :) Bu ne demek derseniz ve biraz daha açmak gerekirse...Şartlar gereği tek eşli olamasa, kısa sürede birçok partner değiştirse de kesinlikle size bir duvarla takıldığınız hissi vermeyen çok nadir bulunan bir adam. Sizi içten gülümsetebilmek için tatlı dilini asla esirgemeyen, anlayışlı bir adam. Sırdaş bir adam ve sıradışı bir adam. Ciddi bir konuyu tartışabileceğiniz olgunluğa erişmiş, fakat aynı zamanda ruhu maceraperest; istediği takdirde-zamanında ve yerinde çocuklaşabilen bir adam. Son derece iyi masaj yapabilen bir adam.


"After the Night" periodunda iletişimde kalmaktan hoşnut olacağınız türde bir adam. Arkadaş bir adam ve hayatınızda olmasından mutluluk duyacağınız...Sizinle çektiği fotoğrafları paylaşan...Bir hafta sonra Amerikaya döneceği halde, siz buna istinaden konuşmalarınıza sınır koymak istediğinizde "Ölecekmişim gibi konuşma.Gidiyorum ve geri geleceğim." diyerek sizi yeniden gülümsetebilen bir adam :)


Regl olduğunuz için dudağınızın kenarında çıkan sivilceden ve kendinizi ne kadar çirkin hissettiğinizden yakındıığınızda tereddüt etmeden sizi kendine çekip saklamaya çalıştığınız sivilcenizi öpebilecek bir adam :) 


Onunla lafa dalıp pilavın altını tuttursanız bile o pilavı beğenerek yiyecek bir adam.


Yolunun üstü olmadığı halde ve hatta kilometrelerce uzağa gideceği halde sizi sırf yorulmayın ve biraz daha birlikte vakit geçirip hobeş edebilin diye evinize kadar bırakan bir adam.


Starbucks'ta kahvaltı etmeyi sevmediği halde sizin gönlünüzü yapmak için sesini çıkarmayan, ne verirseniz onu yiyen bir adam.


Siyah-Beyaz çerçeveli güneş gözlüğünü takıp size gülümsediğinde çok fazla öpülesi duran bir adam.


Sonuç olarak...dediğim gibi...henüz tanıdıklarım içinde kendisi türünün sevebilen tek örneği :) 
Amaçlanan ortak eylem sona erse bile paylaşıma keyifle devam etmeyi başarıp size kendinizi değerli hissettirebilen bir adam işte.
Birçoğu gibi egolarına yenik düşüp bencilleşen, size her seferinde içinizden "Erkeklerin hepsi hayvan!" dedirten biri değil. 
Aksine "Vay canına! Demek böyle tatlısı böyle meleği de varmış dedirten türden."
Kesinlikle feministlere bile erkekleri sevdirebilecek türden bir erkek o.
İyi ki varsın Castiel...Lee'den sonra öyle ilaç gibi geldin ki...iyi ki varsın ve umarım hep hayatımın bi köşesinde kalırsın.


Sevgiler... Hard Candy.


...

9 Ocak 2011 Pazar

Komşunun Kedisini Lee Öldürdü,Ben Regl Değilim...

 "Yalnızlık aslında göründüğü kadar iyi değlmiş, çünkü içten içe hissettirdiği yenilmişlik hissi sizi bitirirmiş." vs vs...
Bunu twitterden RT yapıyorsan senin işin bitik demektir bebeğim. Bunu yapan çok sevgili erkeğimiz Lee maalesef dün sabah itibariyle miadını doldurmuş bulunmaktadır.

 Bu özelliğimin iyi mi kötü mü olduğunu henüz kestiremesem de...evet var bende böyle birşey. Haftalarca birine kafayı takmışsam kıvranır resmen acı çekerim, ama gün gelir yanındayken bir hareketi bir jesti bir mimiği bendeki herşeyi bitirir, geri dönüşü olmaksızın kafamdan onu siler atar.

 Ne mi oldu? Bok oldu. Gerizekalı Lee! Sen yalnızlığa mahkumsun adamım bi kere bunu bi kabul et. Şu Teomanın "çok kadın hiç kadındır oğlum, yalnızlıktır sonu" olayı sana gelsin!
Ne kadar çoksa bilki o kadar boka batmışsın.
Öncelikle şunu bilmelisin evine gelmekten hiç hoşlanmıyorum çünkü ordan gelip geçmiş yüzlerce kaşarın izleriyle karşılaşmak bana basıyor.
Ayrıca Mr.Eleven'ın bana zamanında çok severek aldığı ve sende unuttuğum küpelerimi geri istiyorum! Çiçekli tokam ve jartiyerimin takımı olan g-stringim kalabilir.
Benim kafama dank eden asıl action kısmına gelirsek...O gece ona giderken regldim ve bunu biliyordu.Gündüz okul mevzuları yüzünden son derece negatif anlar yaşamış ve saatlerce ağlamış olduğum için akşam tek istediğim birazcık sevgi,ilgi ve şefkatti.
Gittiğim ilk saat bu konsepte uygun olarak film izleyelim teklifinde bulundu ve kabul ettim. Güzel bi şekilde koltuğa yerleşip, ışıkları da kapatıp tatlı tatlı izlemeye koyulduk.
Ama yok, bunun ekürisi rahat durur mu hiç! Bi kızı takmış kafasına götürme niyetinde. (Kız da safım garibim neyse orasını karıştırmayalım uzamasın.) Bu yavrucağız taksime eğlenmeye gidelim diye tutturmuş, onu gece halletme niyetinde olan hain çakal da yalnız gitmek istememiş olacak ki Lee'ye siz de gelin diye dakikalarca dil döktü. Sonunda giyindik üstümüzü apartopar çıktık.

Eğlendik,içtik filan fıstık döndük geri. Biraz duşta findirdedik...sonra girdik yatağımıza. Herşey normal dimi buraya kadar.
Gün ağarmaya yüz tutmuş, hava yarı aydınlık falan.
Ama adam boxerını geri giymedi!
Neyse yorum yok bişey demiyorum. Reglim zaten sinirim tepemde, susuyorum.
Öpüyo beni, sarılıyo öpüyo. Yine susuyorum, içime atıyorum tüm azgınlığımı.
Dakikalar ilerledikçe bastırılmış duygularım şansını zorluyo ama ben yine de tutuyorum.
Oramı buramı okşayıp durmanı geçtim bari kazık gibi aletini dayama bana sürekli be adam ağır tahrik unsururdur bu!
Sonunda beklenen oldu ve dayanamadım, beceremedim daha fazla. Anlamadığı noktaysa şuydu: zaten iradesi o kadar kuvvetli bi hatun olsaydım ben, o an onun koynunda olmazdım. Onun evinde hiç olmazdım ve o gece dışarı çıkmamış hatta hiç görüşmemiş olurduk.

Bi de bana diyo ki bendeki hareketlenmeyi görünce "Aslında gerek yoktu.Yapmasak mı, yapmasak da olur." bilmemne. Senin için değil kendim için yapıyorum zaten iki saattir imanım gevredi şu yatakta şerefsiz! Orda kendi çapında fingirderken yanındaki kızın regl döneminde tavan yapmış hormonlarıyla boğuştuğunu hiç düşünmüyorsun tabi!
Çıkardım çamaşırımı çıktım üstüne.İlk bikaç dakika herşey iyiydi hoştu güzeldi. Sonra hissettim ki yersiz bir kayganlık var. "Boşal ve duşa git dedim." sırf iyiyliğimden bak o an, bencilim ama bi yandan düşünüyorum en azından, izin verdim boşalabilirsin diye, lutfettim yani :)
Ama çoğu zaman sinirle genellesek de "Erkek milleti, hepsi aynı işte!" diye...yok hayır değil. Hepsi aynı değil bunların, karmaşık değil aksine basit yapıdalar ama aynı değiller. En fazla 3'e 5'e ayrılırlar. Çoğunluğu bu durumu takmazken bu takanlarından çıktı.

Tamam kabul ediyorum, o an kalkmış aletiyle yan komşunun kedisini öldürmüşcesine bir vahşet manzarasına tanık olmak istemezdik ikimizde. Kan tutuyordur belki de onu kimbilir. Ama görmesine fırsat vermemeye çalışarak elimden geldiğince çabuk temizledim, zaten bu duruma hazır elimde bir paket ıslak mendille bekliyordum daha ne yapabilirim!?

Ben temizlemesine temizledim de...bunun halini bir görseniz. Ömründen ömür gitti resmen. Surat bir değişti, bir trip bir trip! Yüzüme bile bakmıyo adam. "Tamam..." dedim "...Bitti, git duşa gir."

İçerde öyle uzun kaldı ki bu travmayı kolay kolay atlatabileceğini sanmıyorum. Onun bu hali de bendeki Lee'yi bitirdi. Çok değil, suratının ifadesini gördüğüm 5 saniye ve duşta kaldığı dakikalar içinde bendeki tüm izleri silindi.

Pardon ama çocuk! Ben insanım farkında mısın?
Sen sürekli yaptığın yemekler yüzünden yemek kokarken!
Yanımda alenen geğirirken!
Ya da burnunu sümkürürken!

Ben gıkımı çıkarmıyorum değil mi!? Neden peki hiç düşündün mü? Ben de çok kolay şekilde iğrenemez miydim senden? Hiç bi zaman sesimi çıkarmadım çünkü yemek yapmayı sevdiğini biliyorum. Varsın üstü başı soğan koksun ya da dişini fırçalasa bile ağzından et tadı soğan tadı gelsin. Ya da geğirsin yanımda, biliyorum çünkü insan o...çünkü az önce birlikte çok fazla bira içtik. Gidip burnunu da sümkürebilir inanılmaz bi gürültüyle! Çünkü insan o biliyorum, çünkü kıyamıyorum işte...biliyorum o an nefes alamıyo mutsuz oluyo. Çünkü üzülürse ben de üzülürüm.

Ama yok. Kiminde yoktur bu insani duygular ve sittin sene uğraşsan da yerleştiremezsin. Bu nedir biliyo musun, nerden gelir?
Tamamen aileden, yetiştirilme tarzından, empati kurabilme yeteneğinden...ve sen bunun için çok geç kalmışsın.
İşte bu yüzden yalnız kalmaya mahkumsun. İşte bu yüzden çok kadın hiç kadın ve sen hiçbir zaman gerçekten sevemeyeceksin.

Duştan çıkıp doğruca mutfağa gitmen, "Ben gidiyorum." dediğimde "Ama ben sana harika bi kahvaltı hazırlayacaktım?" demen yetmez, bunu deme, yapma hatta gerek bile duymam...ben hazırlarım sana kahvaltı. Sen yalnızca kalbimi kırmamayı, beni incitmemeyi , insan olmayı öğrensen yeterdi.
Olmadı...olmadı Lee. Sen de bittin.
 Geçmiş olsun.





...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Sevgiliye Tazminat Hakkı


Şu saatte yatmam gerekirken sırf duş almaya üşendiğim için hala buralarda oyalanıyorum. Bu kadar da tembelim işte itiraf ediyorum. Biri olsa da beni yıkasa keşke köpürte köpürte...sevaba girerdi. Bizim kızlar olsa şimdi "S.ktir git duş mu alıcan napıcan! Cenabet cenabet dolaşma yanımda!" derlerdi. Özledim carlamalarını.

 Bu halimin sebebiyse çok net. Yine umut dolu başladığım yeni yılımın içine sıçan eşek herif! Lee.
Ben nasıl iradesiz bi hatunum böyle nasıl bi eli işte gözü oynaştayım nasıl bi kevaşeyim anlamadım ki!
Tutamadım biyerlerimi, dayanamadım dün gece mesaj attım Lee'ye. Beni özlememiş olmasına, iki gündür hiç arayıp sormamasına katlanamıyordum. İki mesaj attıktan sonra uyuyakalmış. Sabah da kendini affettirmek için apar topar geldi, girdi koynuma.

 Şimdi merak ettiğim gece gerçekten uyuya mı kaldı da beni çağırmadı? Yoksa başka bi dişi kişilikle birlikteydi de beni sallamadı...sabah da onu atlatıp beni kaçırmamak için koşa koşa yanıma mı geldi!?
Lee bunu anla artık hepimize birden sahip olamazsın beni deli ediyosun! Kafamda geliştirdiğim her yeni komplo teorisinde seni binlerce parçaya ayırmak istiyorum.

 Biliyor musun borçlar kanununa göre yeni yasa tasarısı uyarınca sevgililere de tazminat hakkı doğuyormuş. Yo hayır çok ciddiyim, şaka değil. Elime geçen bir fotoğraf, bir mektup, ya da evinde bulacağım herhangi bir aşk meşk izinde bittin sen! Şimdi buzdolabının üzerindeki görünüşte masumane ama içten içe fingirdek bir ruh haliyle yazılmış o mektubu kaldırsan iyi edersin yoksa evine bir dahaki ziyaretimden sonra onu asla bulamayacaksın haberin olsun! Sonraki günlerde de donuna kadar soyacağım seni, tek kuruşun kalmayacak bak gör! :)

 Nerdeyse 3 gündür menapozlu karılar gibi evin içinde dört dönüp duruyor, sıkıntımdan stresimden sürekli saçmasapan ne bulursam tıkınıyor ve saatlerce televizyonun karşısında anlamsız bakışlarla donup kalıyordum. Agresiftim, depresiftim ve çekilmiyordum. Meğer bütün olayım buymuş. Hıyarın teki sabah sessizce geldi, beni bi güzel kandırıp koynuma girdi, saatlerce benimle oynayıp bütün gazımı aldı ve pufff! Ben birden bire Hugo'daki kötü cadıdan pamuk prensese dönüştüm.

"Abi bu muydu bütün olayın!?" dedi Desperate, Lee gittikten sonraki sükunetime dayanarak.
"Buymuş demekki.Ben de anlamadım.Normalde olsa herhangi biriyle aşk yapıp bu dengeyi sağlardım ama bu kez onları istemedim.Hepsini patır kütür reddedince, anlayamadım. Demekki derdim sex değil dedim hep."
"E değil zaten, baksana haline!" dedi sigarasından sıkı bir nefes çekip.

O an hızla uzaklaştım yanından.Bunu duymak istemiyorum işte.Kendim kabullenmek istemezken bi başkasından, objektif bir görüşle ona aşık olduğumu duymak istemiyorum. Çünkü değilim. Hayır değilim. Olmayacağım.Öyle görünmesi öyle olduğu anlamına gelmez. Öyle olmak zorunda değil.

Bu arada şu partide tanıştığım iyilik meleği: Castiel...Ben herkesi eklerken onu da facebooktan ekledikten iki gün sonra bana formspringten bikaç soru sormuş. Benimle ilgilenmesi hoşuma gitti. Belki bu şekilde biraz kafamı dağıtabilirim. Umarım bir aksilik olmaz ve cumartesi akşamı liseden arkadaşım,o ve ben buluşuruz.

Biri bana Lee'yi unutmam konusunda yardımcı olur mu artık! Yeter her seferinde isyan etmekten yoruldum.Ooooooofffff! Su aygırları bile senden daha duygusal, hıyar herif!

Sinirlenmiyorum, sakinim. Hayır sinir stres yapınca yine zararlı ben çıkıyorum, çünkü ilk koştuğum yer her nasılsa yine onun kucağı oluyo!




...

1 Ocak 2011 Cumartesi

Felaket Partisi







Yorgun bir halde evimdeyim şu an.Geceden kalmayla başka bir diyardan gelmiş olma, hatta hala bunun jetlagını yaşıyor olma arası. Klavye bana yabancı...ailemin evindeyim ve bilgisayar beni zorluyor.


 Tek istediğim olabildiğince kısa, dün geceyi özetlemek. Gerçi nasıl yapacağımı bilmiyorum çünkü öyle böyle bir gece değildi. Tek bildiğim...ben oraya ait değildim, yalnızca oyun dışı kalmamak için aitmiş gibi yapıyordum. Vay arkadaş! Öyle de güzel yapıyormuşum ki herhalde, yemeyen kalmamış!


 Öncelikle Mr.Amsterdam öyle harika bir adam ki sayesinde neredeyse 2011'e evde tek başıma powerturk izleyerek girecektim. Beni almaya gelmeden önce ailesiyle yemek yediği için, polis çevirmesinde 104 promil ile ceza yiyerek ehliyetini kaptırdı. Bu da yetmezmiş gibi üstüne bir de yolu bulamayıp kayboldu. 00.00'a 15 dakika kala daha fazla dayanamadım. Anahtarımı ve cep telefonumu kaptığım gibi kendimi apartmana attım. Birkaç saniye apartmandaki sesleri dinledim. Müzik sesi gelen tek daire alt kattaydı. Sesi takip edip kapının önünde durdum. Zillerine defalarca bastım ama ya zil bozuktu ya da içerideki müzik sesi öyle yüksekti ki zili ben bile duyamıyordum. Birkaç dakikam kapıyı tekmeleyip sesimi onlara duyurmaya çalışarak geçti. Sonunda başarmıştım.


 Bu hiç tanımadığım ve çoğunluğu erkeklerden oluşan kopkop gençlik yeniyıla 10 kala kapılarında süper minili bir fıstık görünce gayet doğal neye uğradıklarını şaşırdılar. Derdimi onlara anlatana kadar birkaç dakika daha harcamışımdır herhalde. "Arkadaşım beni almaya gelecekti. Polis çevirmesine yakalanmış. Ehliyetini almışlar. Bu yüzden gecikti ve ben de yeniyıla tek başıma girmek istemedim. Eğer sizin için sakıncası yoksa..."


 Hiçbiri için sakıncası olduğunu sanmıyordum, iki kız da dahil hepsi öyle aç bakıyordu ki bana bir an kendimden şüphe ettim. Kabul, evde yılbaşı kutlamak için üzerimdekiler, saçım ve makyajım fazla abartılıydı ama beni bu kadar utandırmalarına gerek de yoktu hani. Bir süre sonra duruma alışıp elime bir bira tutuşturdular. Birkaç dakika içinde dedikodu bile çevirmeye başlamıştık. Oturduğum dairenin numarasını söylediğimde hepsinin birden imalı kaş göz olaylarına girmesi benim de bir an tek kaşımın endişeyle havaya kalkmasına sebep olmuştu. Yanlış birşey mi söyledim diye düşündüm bir an ama ağzımdan çıkan tek cümle "Ben de 10. dairedeyim, ne zaman ihtiyacınız olursa gelebilirsiniz." olmuştu.


 Meğer ev sahibi çocuk bizim okul takımının yeni çömlerindenmiş. Bana takım kaptanı olan Mr.Eleven'ı tanıyıp tanımadığımı sorduğunda "Eski sevgilimdi." cevabını almasıyla hepsinin kıkırdamaya başlaması da pek bi hoştu doğrusu. Ben gelmeden önce nasıl bir dedikodum dönmüş anlayamasam da sinirimi bozmayacaktım, ne de olsa yeni yıla giriyorduk. Bu kutsal anı bozmamak adına gülümsedim. Geri sayım yapılırken Mr.Amsterdam'la telefondaydım. Lanet adama hala yol tarif ediyordum.


 Sayesinde 2011'e tanımadığım birçok çömezin yanında ve telefonda yol tarif ederken girdim. Bunlardan çıkacak sonuç...2011'im yine daldan dala fakat farklı olarak kendimden yaşça küçük çıtırlara takılmamla geçecek. Buna ilaveten telefonla çok sık konuşacağım ve birilerine sürekli yol yordam öğretmeye mi çalışacağım? İğrenç, tek kelimeyle: iğrenç.


 Geldiğinde çok fazla kızamadım ona, ehliyetini kaptırdığı için siniri bozuktu zaten. Ama her nasılsa gülmeye devam ediyordu. Benim canıma minnet. Başkası olsa senin yüzünden 6 ay ehliyetim olmayacak diye üsteleyebilirdi, çünkü gelip beni almasını özellikle istemiştim. O yüzden laf etmediği için kendimi şanslı saydım ve yol boyunca çevirdiğimiz geyiklerle kahkahalar eşliğinde arkadaşının evine vardık.


 Üç katlı, bahçe içinde, büyük bir villaydı. İçeride çılgın birşeylerin döndüğü her halinden belliydi. Kapıdan girmeden önce bir an tereddüt ettysem de artık çok geçti farkındaydım. Ev sahibinin bizi kapıda karşılayıp içeri doğru çekmesiyle bu çılgınlığa zoraki bir adım atmış bulundum.


 İçerisi oldukça kalabalıktı. Nereden bakarsan bak kızlı erkekli 50 kişi vardı. Kimi gay, kimi erasmuslu, kimi biseksüel falan. Hepsinin ortak noktasıysa o gece oradan sex yapmadan ayrılmama arzusunda oluşlarıydı.Gözlemleyecek pek çok cins insan mevcuttu.


Mr.Amsterdam beklemediğim bir şekilde benimle oldukça ilgiliydi. Hiç yalnız bırakmıyor, kendimi rahat hissetmem için elinden geleni yapıyordu. Görüşmediğimiz 2 sene içerisinde biraz daha insansı davranmayı öğrenmiş gibiydi. Elimize içecek birşeyler alıp bir süre ortalıkta dolaştık. Ona buna takıldık. Beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. Fondip yarışı yapanlar, orda burda yiyişenler, votkalı jöleleri sömürenler (ki o jöleler daha sonra benim midemi inanılmaz bulandıracaktı) , sigara saranlar, içenler ve dahası...


 Bir saat kadar sonra ortama çoktan alışmıştım. Yapacak fazla birşey yoktu zaten. Şeytana uyup gelmiştim bir kere, sabaha kadar buradaydım ve keyif almaya bakmalıydım. Tabi bu benim bahsettiğim keyif mankafa Mr.Amsterdam'ın az sonra sarfedeceği "Yukarı çıkalım, sevişelim biraz." cümlesinden bihaber şekilde alınmayı düşünülmüştü. 2 sene önce olsa bayıla bayıla okey derdim ama, o an şöyle yan gözle bir baktım da. Yok be güzelim, daha nötr olamazdım sana karşı. Sevişelim dediğinde içimde en ufak bir kıpırtı bile olmamıştı.


"E iyi tamam." dedim yine de.Dedim işte...içim inanılmaz istemese de dedim. Çünkü kırgınım. Çünkü kızgınım. Çünkü Lee buraya gelmeden bikaç saat önce içimi yine karmakarışık edip beni öylece kendimle bıraktı. Tamam, abartmayayım. Beni kendimle bıraktı diyemem. Mesajlarına cevap vermemeyi seçen bendim. Ama öyle olmalıydı. Artık ondan kesin olarak kurtulmalıyım yoksa ben bu işin içinden çıkamayacak, çok çok fazla yara alacağım.


 Ona onu istemediğimi, çünkü artık yanımda sevgilim diyebileceğim bir adam istediğimi anlattım. Dolayısıyla onu tekrar görmek istemediğimi ve mesajlarını bu yüzden yanıtsız bıraktığımı da söyledim. Bana kalkıp bir hafta önce ona kurduğum çocukça bir cümlenin hesabını sordu. "Çünkü o kadar gerizekalısın ki seni sevdiğimi bile anlayamadın!" dedim... ve sonra bana iplerden bahsetmeye başladı. Götüne girsin o ipler. Al başına çal! Al yatağına oyuncağın edeceğin kızları bağlayıp fantezilerini süsle! Ya da al kendini ordan biyerden asıp sallandır. Bak beni en çok huzura erdirecek olan bu sonuncusu oldu. Farkındaymış onu sevdiğimin ama bunu söylememeliymişim. İpleri onun eline vermemeliymişim. Üzerime düşmesini sağlamalıymışım. Pardon kaç yaşındasın? Hayır çünkü bir an için hala ortaokulda olup olmadığımdan şüphelendim de.


 Bu cümleleri bana kurmaya nasıl yüzü olduğunu anlamış değilim. Evet biraz yaramazdı, muzırdı ama yine de bu kadar çocukça bir mantaliteye sahip olduğunu hiç düşünmezdim.


 Ben onları geçeli çok oldu güzelim. İp mip umrumda değil. Al hepsi senin olsun. Ben sadece yanında mutlu olabileceğim birini istiyorum.


 Oyun, entrika falan değil...saf bir ilişki istiyorum. Ben zaten bu yorucu tempodan kaçıyorum. Ama anlaşılan senin oyun çağın hala geçmemiş.


 Bir erkeğin olgunlaşması neden bu kadar zor tanrım! Neden onları bu şekilde yarattın? Ömürleri boyunca bize muhtaç kalsınlar diye mi? Öyleyse planın fena sayılmaz. Ama peki diğer yandan çektiğimiz çile reva mı?


 Bir süre sonra mesajlarına cevap vermeyi kestim. Öyle yapmalıydım. Öyle yapmalıyım. Görüşmemeliyim. Bu kez kendime söz geçirebilmeliyim; kendi iyiliğim için.


 Herneyse...Mr.Amsterdam'la yukarı çıkıp kendimize boş ve sote bir yer ararken...çok geçmeden bulduk. Odalardan biri boşalmıştı. Girip arkamızdan kapıyı kapadık. Kapadık kapamasına ama kapının kilidi yoktu. Arkasına gelişigüzel bir komodin dayadık. Ama maalesef o komodinin de tekerlekli olduğunu birkaç dakika sonra acı bir tecrübeyle öğrenecektik.


 Bu bir güzel yatağa attı beni. Parça parça soydu, elbisemi sıyırdı. Sonra durdu bir an. Ben olan bitenin çok iyi farkındaydım ama onun farketmesi biraz zaman almıştı. "Nee??" dedi.
 "Ne?" dedim anlamazlıktan gelerek.
"Niye öpmüyosun beni?" dedi.
"Niye öpiym ki?" dedim.  Benden böyle bir tepki beklemiyordu. O hala 2 sene önceki ondan hoşlandığım günlerde kalmıştı anlaşılan. Onun için geldiğimi falan sanıyordu. Benimse eşlik ederken tek niyetim yeni yıla deli gibi eğlenen insanların olduğu bir ortamda girmekti.
"Sen iyi misin?" diye sordu.
"İyiyim ama yapamicam." dedim ve gülmeye başladım. Sinirden kahkaha atıyordum hatta.
"Oha neden?" dedi.
Cevabı basitti... "Çünkü aklımda başkası var.Ben birini seviyorum."  gülmeye devam ediyordum. Ona dedimki: "Eğer istiyorsan...sen keyfine bak, problem değil. Erkeksin nihayetinde, seni böyle yüzüstü bırakmak ayıp kaçar şimdi."
Yapamayacağını, bu halde içinin rahat etmeyeceğini gayet iyi biliyordum. Şimdiden triplere girmişti. "Oha yani bidakika sen beni şu an yalnızca penis olarak görüyorsun.Ben bir birey değilim yani penisim?"
Bingo! Tam da öylesin adamım. İnan hiç de umrumda değilsin. :)
Bunu bu kadar içerleyeceğini düşünmemiştim aslında. Ona hiçbir şekilde elektirik almadığım bir insanla birlikte olmaktan gram zevk almayacağımı, isterse devam edebileceğini ama benim şimdiden otomatiğe bağlayacağımı ve tepkisiz kalacağımı söylediğimde suratı bir kez daha değişti.
Bu sırada açık olan balkon kapısının önünden sürekli çiftler geçiyordu.Üçüncü katta olmamıza rağmen nasıl olup da ordan burdan insan türediğini anlayamasam da gelip geçenlere yalnızca gülüyor, tepki vermiyordum. Çünkü fena sarhoştu ve fena kafaydı bu insanlar, muhtemelen bizi farketmiyorlardı bile.
Mr.Amsterdam büyük bir hayal kırıklığıyla üstümden kalktı. Çişi gelmişti. O an odadan çıkamayacağı için pratik bir çözüm ürettim ve git balkondan sal dedim.


 O balkonda anadan doğma bir sağa bir sola koştururken ben yarı çıplak halde gözlerimi tavana dikmiş yatar pozisyonda düşünüyordum. Ne mi düşünüyordum... kendime neden eziyet ettiğimi olabilir mesela. Sırf sinirlendiğim, kırıldığım için hala Lee'ye düşündüğüm, onu istediğim halde kendimi neden burda olmaya zorladığımı da olabilir. Ben bu derin düşüncelere dalmışken önünde tekerlekli komodin dayalı kapının hızla açılmasıyla kendime geldim ve panik halinde yerimden sıçrayıp kapıya yapıştım. Ama maalesef çok geç...


 Gecenin ilerleyen saatlerinde bu arsızca odaya dalan arkadaşla itişip kakışmalarımız, sinir bozukluğu halindeki dalaşmalarımız sürecektir :) 


 Mr.Amsterdam işini halledip balkondan odaya geri girdiğinde beni kapıya yapışmış kahkahalar atarken bulmuştu. O kadar sinirim bozuk ama kafam da o kadar iyiydi ki gülmekten başka birşey yapamıyordum. Zaten sorarım size sonradan hang over senaryosuna dönecek olan bir evde ortama ayak uydurmaktan daha iyi bir alternatifiniz var mıdır ki? İki deli misali yarı çıplak halde dakikalarca kahkahalar attık. Balkondaki çiftlerin odaya dalmalarıyla daha da artıyordu kahkahaların şiddeti. Bir süre sonra kendimize gelip üstümüze başımıza çeki düzen verdk...olabildiğince. Şimdi sıra odadan çıkma faslına gelmişti. "Hayır! Hayır önden ben çıkmayacağım!" diye haykırıyordum beni tüm gücüyle kapıya doğru itiştirmesine rağmen bi yandan gülmeye devam ederek. Maalesef kapıda azmış ve bir an önce sıralarının gelmesini bekleyen sabırsız bir kuyruk vardı. Bu kuyruk az sonra benim Mr.Amsterdam tarafından kapıdan dışarı fırlatılmamla az önce bizim içeride attığımız kahkahaların 5 katına boğulmuştu. "Hayır!" dedim..."Hayır sandığınız gibi değil!" :) 


 Ayaküstü bir ton laf edip dalga geçtiler. Ben yorum yapmak istemedim alınmasın herkesin ortasında rencide olmasın diye ama bu rahat haline hastayım Mr.Amsterdam'ın... "Abi yok ya başkasını seviyomuş bu, yapmıyo!" diye lafı yapıştırdı :) iyice ortamın maskarası, gecenin favori çifti olmuştuk. Çocuğa hakaretler edip,yerden yere vuruyor sonra millet onunla dalga geçince "Ama olsun öyle demeyin, iyi bi insan seviyorum yine de." diyip tesellivari kucaklamalar veriyordum. Yaptığım tüm acımasız açıklamalara rağmen bana tavır almaması ve eğlenmeye devam etmesi beni gerçekten mutlu etmişti. Çünkü gece boyunca kimsenin suratını çekmek istemiyordum.


 Aşağı indikten sonra da gayet birlikte eğlenmeye devam ediyorduk. O gece onunla birşey yaşamayacağımı çok iyi biliyordu artık. "Gel sevişecek birini bulalım." dediğinde onu ciddiye almayacağımı ama ortamdan ve karakterimden dolayı o an geyiğe vurup okey diyeceğimi de biliyor olmalıydı ki...dedi ve ben de okey dedim :) Kolkola girip kalabalığın içinde dolaşarak kendimize bir kurban aramaya başladık. Nihayet birinde hemfikir olabilmiştik. Tek başına mutfak tezgahına dayanmış ve garip bir içki yudumlayan az biraz garip bir kızdı bu. Ben erkek olsam yüzüne bakmazdım ama o an beni bağlamıyordu. Benim olayım yalnızca eğlenceydi ne de olsa. 


 Bir anda kızın yanında bittik."Seni seçtik biz!" dedim sanki kız büyük ödülü kazanmışcasına.
 Afalladı bir an. "Ne için?" diye sordu.
"Sevişmek için." dedim kendimden gayet emin ama için için gülerek.
"Evet." diye onayladı Mr.Amsterdam. "Sıkıldık biz.Yukarı çıkıp sevişmek istiyoruz. Sen de gel hadi."
Kız şaşkın gözlerle bize bakıyordu.
"Hayır abi ya!" dedim sitemkar bir ses tıonuyla Mr.Amsterdam'a dönüp ... "Sen söyleyince taşşak geçiyo gibi oluyo! Bak inanmadı kız."
"Dimi ya of. Ben söyleyince niye inandırıcı olmuyo. Of tamam sen söyle." dedi gülerek ve göz kırparak.
Tekrar döndüm kıza. Hala büyük bir şaşkınlıkla süzüyordu bizi. "Tamam hadi sevişiyoruz.Hadi bizle yukarı gel. Ciddiyiz...biz ve sen, ne dersin?"
Kız şoklardan şok beğenip girmekle meşguldü o an. Yavrum ya ben kendimi bu ortama ait hissetmezken sen nerden düştün bu cehenneme.En azından ben yiyip içip sıçma ve geyik kısmını kıvırıyorum :) Çok acıdım o an, onu alıp ordan evine kadar götüresim hatta yatağına yatırıp uyuyana kadar başında bekliyesim geldi.
Kekeleyerek "Siz nasıl bir çiftsiniz anlayamadımki." dedi.
"Of ne var bu kadar büyütecek alt tarafı biraz öpüşüp yiyişip hoş vakit geçireceğiz." dedi Mr.Amsterdam sabırsızca.
Lafa atladım dayanamayıp. "Bak işte ben dedim sana kız kafası böyle çalışır.Biz elektrik almadığımız biriyle birlikte olmayız.Yanlış mıyım?"
Kız gülümsedi.Ondan yana çıkınca biraz daha güvende hissetti herhalde kuş yaa :) "Tabi yani kız olmak biraz daha farklı." dedi benim cümlemi onaylar halde.
"Oha nasıl yaa! Niye bu gece kimse benden elektirik almıyor!?" dedi Mr.Amsterdam, işte şimdi durumu içerler bi hali vardı.
Kız bu yemi yutmuş olacak kı çevir kazı yanmasın olayına girdi yine kem küm ederek. "Yok yani öyle değil aslında ama ben daha önce hiç bi kızla sevişmedim de ondan işte falan..." 
"Haaaa..." dedim "Şimdi anlaşıldı niye bu kadar nazlandığın. Tamam bebeğim söylersin olur biter. E ben sizi başbaşa bırakayım madem." diyip Mr.Amsterdam'a gülümsedim ve onları gerçekten başbaşa bırakarak salona yöneldim.


 Yanına takılacak tanıdık bir yüz arıyordum ki bulmaz olaydım o yüzü."Sen var ya seeen!" diye üstüme üstüme geldi bi an. Bu ben yarı çıplakken odaya dalan arsız arkadaşın ta kendisiydi.Bu olaydan bi yarım saat kadar önce yukarı çıkmış makyajımı tazeliyordum.O da tam yanımdaydı. Ben rujumu sürerken bana sürekli sorular soruyordu.Ben de genelde kısa ver ters yanıtlarla kestirip atıyor, o sırada elimdeki aynada kendi yansımamla ilgileniyordum. Bir ara bir sorusuna "Yo hayır benim işim bu zaten." dediğimi hatırlıyorum. Soru neydi şu an gerçekten hatırlamıyorum. Hatta o da hatırlamıyordu. Yalnızca bu vurucu cevabım kalmış aklında. Çünkü o anda tam yanındaki kızla işi bağlayıp kızı odaya atmak üzereymiş ve ben gidip diplerine girerek biraz vaktinden çalmışım. "Bir de kalkıp kızın yanında 'Benim işim bu' diyorsuuuuun, bravo sanaaa! Kız zaten korkmuş zaten zor kandırıyorum. Aferin sanaaaaa!"
:)) Bayağı güldüm bunu duyduğumda. Ardından "Ee nasıldı bari?" dedim..."Eh işte.Fazla çekingen,çok deneyimsiz." falan filan dedi suratını ekşitti. Gülümsedim sadece. Sonra ardından "O değil de, şu anda yarım saat önce birlikte olduğum o kızın mutfakta Mr.Amsterdam'a ayarlamaya çalıştığın kız olması mükemmel bi olay."
İşte o an yeniden kahkahalara boğuldum. "Bilmiyordum gerçekten.Eğer senin için önemliyse hemen gidip bozabilirim." dedim. "Hayr tabiki, o kadar da iyi değildi." dedi ve tekrar suratını buruşturup yanımdan çekti gitti.
Durumlardan anlaşıldığı üzre kimin eli kimin cebinde bir ortamda tek başıma kalakalmıştım.Yan masada muhabbet eden kızlarn sözlerine kulak kabarttığınızda "Acaba bu gece sex yapsam mı? Hangisiyle yapsam ki? Dur birini seçicem şimdi." gibi cümlelerin döndüğü bir ortamdaydım. Mr.Amsterdam dışında kimseyi doğru dürüst tanımayışım biraz tedirgin olmama sebep olsa da birkaç kızla ve bir gayle kolayca muhabbet kurmayı başarmış, bir süre onlarla takılmıştım. Bir ara kızlardan biriyle mutfağa tıkınmaya gittiğimde Mr.Amsterdam'la ona ayarlamaya çalıştığım kızı hararetli bir şekilde birbirleriyle siyaset tartışırken bulmam yine vidalarımı gevşetmişti. "Abi ben sizi sevişin diye başbaşa bıraktım bu kafadayken CHP-AKP muhabbetleriyle birbirinizi yiyin diye değil." dedim ama demez olaydım, ikisi de birbirinden öyle irrite olmuş ki o an beni susturup kendi fikirlerini savunmaya devam ettiler. Yalnız onunla olmasa da Mr.Amsterdam'ın bir ara ortalıktan uzunca bir süre kaybolmasından ve tıkınırken yanımda olan hatta kanka moduna girdiğimiz kızın sabah benim yüzüme bakmaya utanmasından anladığım kadarıyla o zaman zarfı içinde birlikte yukarda herhangi biryerdelerdi :) 


 Ben nerde miydim? Bulduğum boş koltuklarda sızmakla... sürekli benimle foto çektirmeye çalışan erasmuslu çocuktan kaçmakla ve popomu azmış gençlikten korumaya çalışmakla meşguldüm.O sırada hayatıma giren partinin iyilik meleği konseptli adamıysa onca cıvıklığın arasında kendine has mesafesiyle beni benden aldı. Bu kadar dejenere olmuş bir ortamda bu kadar iyi olması, bana yukarıda uyumayı isteyip istemeyeceğimi, üşüyüp üşümediğimi, midemin nasıl olduğunu, herhangi bir isteğimin olup olmadığını sorarken bunları bana yavşamak için değil de gerçekten içinden gelerek sorması ve bunun her halinden belli olması beni öyle mutlu etti ki...tanrım dedim...şu ortamda benden başka bir insan daha var.Hatta insan değil...o bir melek! Hatta öyle sempatik ki, Supernatural'daki Castiel bile olabilir :P Sabaha karşı uyumaya çalıştığım koltuğa gelip çullanarak beni uykumdan eden Mr.Amsterdam'dan sonra bile yardımıma koştu bu Castiel. Kendi koltuğunu ve örtüsünü verdi bana. Birkaç saat sonra uyandığımda çay bile verdi. Mr.Amsterdam uyandıktan sonraysa bütün iletişimimiz kesildi. Oradaki herkes aramızda geyikten başka hiçbirşey dönmediğini bilse de yakın arkadaş oldukları için kimsenin uluorta birbirine yavşama durumu olmuyordu zaten. Onunla hatırladığım son diyaloğumuz sabah evden çıkmak için üzerimi giyindiğimde "Üstündeki çok güzelmiş, çok yakışmış." demesi ve benim teşekkür etmemdi. Giderken Hoşçakal bile demedim. Demedim, çünkü böylesi her zaman daha iyidir, "Neden demedi?" sorusunu sordurur insana ve düşünmeyeceği varsa da düşündürür.


Peki az önce Castiel'la liseden bir ortak arkadaşım olduğunu öğrenmem bir şans mı acaba?Ve arkadaşımın Castiel'in normalde Amerika'da yaşarken şu an istanbul'da olduğunu benden öğrenmesi, arayıp randevu ayarlaması ve beni de davet etmesi bir şans mı?


 Bilmiyorum. Tek bildiğim dün gecenin benim için tek artısının Castiel gibi meleğimsi bir adamla tanışmış olmam olduğu.


 Şimdiiiiiiiiiii... hala geceden kalma olduğumu düşünürsek. Gidip uyumamın tam vaktidir öyleyse.


 Tekrar Mutlu Yıllar! :)