31 Aralık 2010 Cuma

Olmadı ki X5'li bir Sevgilimiz be Desperate!




 Saçlarına fön çektirmek için kuaföre gitmek üzere kapıdan çıkarken size dönüp ellerini havaya açarak gayet içten bi şekilde "Yeni yılda apartmanımızdaki bütün şu çöm kızları X5'li sevgilileri terkeder de bütün park yerleri bana kalır işşşşallahhh!!!" diyen bir ev arkadaşınız varsa... :)

 Paranızı ödememek için direnen, piçlik eden ama nasıl oluyosa yine de kendini size sevdirebilen bir supervisorınız varsa... :)

 Yeniyıl akşamı bile uyuşuk bir ses tonuyla arayıp "Kahve yap sana geliyorum." diyen Tiger'vari bir dostunuz varsa... :)

 Belayı çekmenizi sağlayan, parıltısı hiç kaçmayan bir auranız varsa... :)

 Yaşadığınız tüm olumsuzluklara rağmen gülümseyip mutlu olmaya yüzünüz varsa... :)

 Sizi seven bir aileniz ve yeryüzündeki kimselerin kolay kolay sahip olamadığı gerçek dostlarınız varsa... :)

 Benim gibi aşksızlıktan bir yanınız çaktırmadan ağlarken diğer yanınız hep gülsün inş.! 


 Sadece bu geceye özel...bütün insanları sevmeye karar verdim. Hep derim ya insanları sevmiyorum, ben hayvanları seviyorum diye...bugün, şimdi, şu an, birden bire içim kaynadı nedense. Onlara da bir şans vermeye karar verdim.

 Şu an canm her ne kadar bu gece evimde oturup dvd izlemek istese de...Tiger gittikten sonra hazırlanıp çıkacağım. Sırf insanlar yılbaşında ne yaptın diye sorduğunda anlatacak birşeyim olsun diye.

Yeni yılda görüşmek üzere!

2011den Dilediklerim!




  Özlemiş sanki beni...wuhuuu! Bakar mısınız, adam beni özlemiş sanki azıcık biraz falan. Bunu da yeni yeni farkediyor, beni burda göt gibi bırakıp gittikten sonra gecenin 2'sinde mesaj atıyor. Atma ulan! Ben sana neyi özlediğini söyleyeyim hemen.


  Taş gibi bi hatunla yatağında geçirdiğin ateşli dakikaları özledin sen beni değil. Öyle bir öküzsün ki sorsan bunu inkar edersin ama neyse ki bunu anlamak için sana sormaya ihtiyacım yok. Bu kadarcık bir durum değerlendirmesini yapacak muhakeme yeteneğine sahip bir insanım.


  Bir ilişki istiyorum ben! Yeni yıldan güzel bir ilişki istiyorum. Seninle yaşadığım her an gibi hayatımda eğreti duracak birşey değil! Evet seni isterdim ama böyle değil. Senin beni istediğin gibi değil. Çünkü benim buna karnım tok. Bu şekilde yalnızca takılmaya devam edeceksem  neden seninle vakit kaybedeyim ki? Aletin büyük olduğu için mi? Üstelik seninle sevişirken orgazm bile olamıyorum. Seni seviyorum ama bu malın teki olduğun gerçeğini değiştirmiyor. Bana yemek yapman, kahvaltı hazırlaman, kırmızı mumların... tüm bunlar niyetinin basitliğini değiştirmiyor. Göz boyasa da kandırmaya yetmiyor.


 Birinin beni sevmesini istiyorum ben, gerçekten sevmesini. Yaklaşık altı aydır kimse beni sevmedi... hiçkimse hiç sevmedi. Arzulamaktan, iltifat etmekten, pohpohlamaktan bahsetmiyorum. Bunları hergün her an yaşıyorum. Arzulanmak değil, artık biri tarafından tekrar sevilmek istiyorum. Hayatımda tekrar bir düzen istiyorum. Yanımdayken hayatımdan her an gideceği korkusunu taşımayacağım bir adam istiyorum. Beni sahiplenecek bir adam istiyorum.


 Bu dileğimi biraz daha spesifik bir boyuta taşırsak eğer... uzun boylu olsun istiyorum. Benden uzun...en az 15cm uzun (ki bu aslında en zorudur niye en başta söylediysem)
 Esmer ya da kumral olsun, kesinlikle sarışın olmasın istiyorum.
 Gözleri mümkünse kahverengi olsun...ela, yeşil falan yine idare ederiz ama kesinlikle mavi olmasın istiyorum.
 Yaş konusunda diyecek birşey bulamıyorum. Çünkü arkadaşlarımın tüm ısrarlarına rağmen eşeklik edip yaşıtlarımla takılmaya, aslında adam denebilecek yaştaki düzgün adamları elimin tersiyle itmeye devam ediyorum. (Belki bu huyumdan yeni yılda vazgeçip kendim için yararlı birşey yapmış olurum.)
 Kompleksleri olmasın istiyorum bu adamın, doğal olsun. Ota boka götü kalkmasın. Çok bilmiş olmasın.
Mümkünse mutfağa girmesin. Somurtmasın. Ama ciddi bişey anlatırken de geyiğe vurmasın. Uyuşuk olmasın ama benim gibi fazla orda burda fink de atmasın. Adamsa adamlığını, ağırlığın bilsin. Ailesiyle arası iyi olsun, anne aşığı olmasın ama annesiyle düzgün konuşmayı bilsin, saygısızlık etmesin.
Gezmeyi sevsin, ben oraya gidelim buraya gidelim dediğimde burun kıvırmasın. Burun demişken, burnu kaf dağında olmasın, onun havasını alırlar!
Hayvan sevsin, çok sevsin hem de! Beni de çok sevdiği zaman bigün içinden gelerek bana ufak bir yavru köpek alıp tatlı renkli, kurdeleli bir kutunun içinde "Sürpriiz!" diyerek çıkagelsin ve beni kendine aşık etsin. Desperate Houswife'ın uçan balon sevdası nasıl ki bir adama tapmasına sebebiyet verecek kadar basit ama onun için özelse, bu da benim sebebim işte. Hiçbir adamın asla akıl edip keşfedemeyeceği bir sebep. Ne acıdır ki sırf bu yüzden evde kalacağıma inanıyorum.
Adam bana dünyaları getirse...yatlar katlar alsa...ama kurdeleli bir kutunun içinde bebek bir köpek getirmediği sürece tek taşını da alsın soksun biyerine. Hayatta evlenmem! Dolayısıyla kendimi şimdiden evde kalma fikrine alıştırıyorum. Amerikaya gitme, orada yaşama, sperm bankası , suni döllenme falan... tabi canım... geleceğim için olası durumlar bunlar.



Road Runner'ın üstünü çiziyorum yeni yılda, hiç ama hiç cezbetmiyor beni. Kevin'in üstünü çiziyorum, henüz çok çocuk bazen yanında çok canım sıkılıyor çekemiyorum. Alvin kalsın, o zaten arkadaşım gibi...en action yakınlaşmamız öpüşmek, fazlasını bekleyemem ondan. Kıyamıyorum zaten, bir kere birine acıyıp çocuğum gibi sevmeye başlayınca geri dönüşü pek olmuyor. Adonis'in üstü de kalsın. Tüm finallerim bitince onunla tekrar görüşmek, biraz daha yakından tanımak istiyorum. Gerçi adamın omuzu yok ama... yakışıklı ve çekici olduğu da bi gerçek. Lee'nin üstünü istemeden çiziyorum. Üzülerek...içim acıyarak...dün gece 2'deki özledim mesajına rağmen...çünkü çok kırıyor beni, çok incitiyor. Çünkü ona karşı kendimi kontrol edemiyorum, hislerime engel olamıyorum ve bunların hiçbiri onun zerre kadar umrunda da değil. Böyle bir adama takılıp kalmamsa kendime eziyet etmem anlamına gelir. Annem beni sokaktan bulmadı beyfendi hiç kusura bakmayın. Beni üzene kafam girsin! Sen de kimsin!? Çizildiniz! Dün geceki o mesajınıza cevap beklemeyiniz...yoksa daha çok beklersiniz.
(Kendimi tutuyorum.Şu an kolay ama uzak olduğu için, bunu da biliyorum. Geri dönüp beni kandırmaya çalıştığında bu kadar kolay olmayacağını da biliyorum. Ne olur biri beni durdursun, çağırırsa gitmeme engel olsun!)

Yeniyılda kendime daha fazla söz geçirebilmek istiyorum. Bu kadar yaramaz olmamak istiyorum.
Yeni bir iş istiyorum. Mümkünse eski işime devam etmek istiyorum. Meğer ne zenginmişim o zamanlar, şimdi beş kuruşsuz kalınca anladım işimin değerini. İki gün söve söve eşek gibi çalışır, diğer beş gün zevkten dört köşe yerdim dünya kadar parayı, gıkım çıkmazdı. O iki günde dünyanın en nankör kadınıymışım meğer. Razıyım şimdi, yine olsun, yine yorulayım o kadar. Yeter ki bahşişlerim de primlerim de cebime geri gelsin.


Yeniyılda transkriptimde gerçekleşecek tüm değişiklikler lütfen olumlu olsun. Ortalamam düşmesin. Eylül'de Erasmus'a gitmeme engel teşkil etmesin ki ben de Hard Candy'nin Avrupalı Erkekleri şeklinde volumleri sıralayabileyim size :)

 Sakın duymasın bana çok kızar ama Hanna evlenmesin istiyorum. Ayrılsınlar istiyorum. Çünkü o benim için çok değerli ve hayatını o varoşman'le birleştirerek yaşam standardını köprü altı çocuğu edip kendini de rezil etmesini istemiyorum.

 Betty Boop, obsesif olduğu ilk aşkını unutup bir başkasıyla yoluna devam edebilsin isiyorum yeniyılda. Arabic Girl'üm bana daha az atarlansın mümkünse, aramız hep iyi olsun. Bir aksilik olmasın ve Erasmus'a birlikte gidelim istiyorum.

 Ablamı deli gibi özledim. Gidip onu görmek istiyorum. Ona bugüne kadar anlatmadığım birçok şeyi anlatıp dedikdunun dibine vurmak istiyorum.

 Annem artık şu dükkanı bir cafeye çevirsin, adına "Kedi" koysun, aç kediler de nasiplensin istiyorum.

 Babamın işleri iyi gitsin, sinir stres yapıp tansiyonunu paso fırlatmasın istiyorum.

 Yeniyılda ev sahibimiz artık şu plazmasının başına geçip benim eve giriş çıkışlarımı kontrol etmesin, ben de her giriş çıkışımda kameraya nanik ya da el hareketi çekmekten kurtulayım istiyorum.

 Koridorun sonundaki dairede oturan kız... (hani şu Apartmanımızdaki Fuhuş Yuvası başlığında Goncagüle anahtar veren :D) geçen gece ben evde yokken Desperate'dan mum istemiş, sevgilisiyle ikinci ayını kutlayacakmış. Desperate da benim çekmecemdeki kokulu mumlardan vermiş bikaç tane. Ama kızın o kadar özenmesine birkaç saat sonra çocuk bir hışımla evden çıkıp arabasına binerken, kız ise üzerindeki minik siyah kombinezonu ve çıplak ayaklarıyla , "Dur aşkım, yapma, gitme." diye haykırarak peşisıra koşarken görülmüş.
Yazık işte acıdım. Onlar barışsın istiyorum. (Al işte angut ev sahibim de bana saracağına böylelerine sarsın.Ne zaman girip çıktığım belli değil belki ama en azından anadan doğma çıkmıyorum!)

  Yeniyılda kitabımı yazacak daha çok vaktim olsun istiyorum.Hatta yeniyılın son günü bitsin istiyorum.

 Benim için özel olmayı başarmış biri beni bikaç günlüğüne biyerlere kaçırsın istiyorum. Sessiz, sakin biryer...şehirden uzak biyer. Bir köy, bir kasaba gibi... sürekli dırdır etmesin ama başımda, çok fazla sevişelim çok fazla uyuyalım ama kafam boş olsun istiyorum. Ne iş ne ders düşünmek istemiyorum.

Şu apartmandaki bağırış çağırışlar da bitsin istiyorum artık.Yine başladılar işte. Ulan millet birbirini yer suçlusu yine biz oluruz. Birazdan yine bizim kapıya şikayete gelirler eminim. Hayır efendim! Biz değiliz! Bizden çıkmıyor o ciyak ciyak sesler. Bizden gelse gelse ah uh sesi gelir, ona da ben bu apartmanda şikayet edecek adam tanımıyorum. Hepsi abazan öğrenci topluluğu. Duvara bardak dayar dinler o şerefsizler.

 Birkaç saat sonra hazırlanmaya başlayacağım. Yeni aldığım sırt dekolteli siyah kadife mini elbisem, süper ince siyah çoraplarım, siyah platform tabanlı, ince topuklu rugan ayakkabılarım, minik portvöyüm ve ben.Biraz makyaj, birkaç aksesuvar ve hoş bir parfümle geceye hazırım.



 Hangi gece derseniz.Aslında çok harika bir planım olduğunu iddaa edemem. Lee'nin beni yanına davet edişi , sonra pat diye vazgeçip "Ben ailemle olacağım" diyerek beni göt gibi ortada bırakışından sonra...(işte buyüzden attığı özledim mesajı ona girsin!) ben de birkaç alternatifi değerlendirdikten sonra en çok aklıma yatanı seçtim. Acarkentte bir ev partisi.

 Mr.Amsterdam davet etti. Kendisi Hard Candy'nin yaklaşık iki sene kadar önceki erkeklerindendir. Pek yakışıklı değildir. Ama ilginçtir ki zamanında horlamasına bile tav olurdum...şimdiyse benim için tamamiyle nötr bir eleman. Benim peşinde olduğum zamanlar çok cool havalarındayken, yaklaşık bir 4ay kadar önce çark etmiştir. Erkeklerin tornistan süreci üzerine tez hazırlayabilecek düzeyde olduğumu söylemiştim değil mi daha önce :) ve hazin bir şekilde bu dönüşü sırasında tarafımdan göt edilmiştir. Ama hatasını bildiği için olgun bir şekilde alttan alması da takdire şayandır. Affedilip arkadaş pozisyonuna sokulmuştur.
 Çağırması hoşuma gitti. İkinci kez yılbaşını benimle geçirmek istiyor. Bir şansı da haketsin artık. Yakın arkadaşlarımın hiçbirinin iyi bir planı yok bu yılbaşı. Mr.Amsterdam'ın da arkadaş çevresine güvenirim, iyi geçeceğini düşünüyorum. En azından yeni yıla bir kısmı çift bir kısmı sap, belli bir kültür düzeyine erişmiş, eğlenen kalabalık bir insan grubuyla gireceğim. Bu da birşeydir tabi. Belki 00.00'da öpüşen mutlu çiftlere bakarsam ben de yeniyılda tatlı bir aşk bulabilirim. Bu geceyle ilgili tek temennim :)

 Herkese mutlu mutlu yıllar dilerim. Biri şu yukardaki çirkef karıyı sustursun artık, yoksa ciğerleri yırtılacak. Hah ona da yeniyılda benden bol bol sakin gün gelsin! Huzura ersin! Bir erkek peşinden bu kadar ciğer patlatılmayacağını, değmeyeceklerini tez zamanda öğrensin.

 So... Tell me now...Happy New Years Everybody! :)

28 Aralık 2010 Salı

Lee'nin Beklenmedik Sürprizi

  Depresifim! Agresifim! ve dahası!


 Aslında bunu çok güzel duygular içinde yazmak isterdim ama Lee'ye hissettiğim herşey kolayca zaman aşımına uğrayıp hiçbir zaman stabil kalamadığı için sadece denemekle yetineceğim. Şu an bir yanım ona çok kırgın...hem de çok fazla.


 Dün gece hiç aklımda yokken tam duşa girdiğim sırada telefonumun bilibiling! diye ötmesi pek hayraalamet değildi, sesinden belliydi. İçten içten haykırışı "şimdi ben bu mesajı aldım sen de az sonra okuyacan, çok ballı kaymaklı gelecek ama bak gör sonunda yine göt olacan!" sinyalleri vermekteydi.


 Öyle mi oldu gerçekten bilmiyorum. Kiminiz abartıyorsun diyebilirsiniz ama bu durum beni yıpratmaya başladı.


 Mesaj Lee'dendi. Uyuyamadığını, yardımcı olmak isteyip istemediğimi soruyordu. Bu aslında, ne zaman onda kalsam ertesi sabah başıma kaktığı bir olaydır. "Yine uyuyamadım!"    Aferin sana! Hep söylüyorum içerde yatabilirim diye. Hayır okey dese gerçekten alınıp kırılmayacağım gideceğim. Ben bu konuda hassasımdır çünkü, bilirim başkasıyla uyumak zordur. Ben de çok rahatsız olurum. Ama her nasılsa Lee bende fena bi uyuşturucu etkisi yaratıyor. Öyle ki onun koynunda uyuduğum gecelerde, apartmanda içinde kadın olan bir asansör düşüp kıyametler kopsa ve bütün apartman ahalisi ayağa kalksa bile ben kış uykusuna yatmışcasına uyumaya devam edebiliyor, bu durumu sabah ev arkadaşım ve sevgilisinden duyup "Hadi yaa!" tepkisi verebiliyorum.
 Ve ardından düşünüyorum...bana onunla uyurken bu derece huzur veren şey ne? Uyumadığımız zamanlarda verdiği huzursuzluk, kavga, gürültü, kıyamet?
 Ya da ikimizin de bitmek tükenmek bilmeyen libidosu, birbirine olan arzusu, savaşmaktan sevişmekten bitap dümüş bir ben... çünkü yemin ederim Lee'nin koynunda geçen bir gecem insidon alıp yattığım geceler kadar etki sahibi üzerimde.

 Yine de paşam! Ertesi sabah bundan şikayet edeceksen eğer, gecesinde kolunu bacağını bana sanki biyere kaçacakmışım gibi sımsıkı dolayıp yatma bir daha! Bu kadar da alınıyorum işte sana bu konuda!


 Herneyse...bunun lafını eden adam kalkmış size "Beni uyutmaya gelsene." tarzı bir mesaj atıyorsa ister istemez bi kıllanırsınız dimi. Ne çeviriyo lan bu!? gibilerinden...

 Yok ben kıllanmadım işte. Onca lafı yediysem de onu uykusuz bıraktığım gecelere dair...yine de iyi niyetimle safça yiyorum. "Olur, gelip uyuturum." diyorum. İçten içe özlüyorum çünkü. Evet hayvanım ben! Kendime söz versem de tutamıyorum. İçimdeki kimseyi dinlemeyen ben, beni bile dinlemiyor çünkü. Sürekli bildiğini okuyor.


 Duştan sonra apartopar üstümü giyinip çıktım evden. Taksici alışmış artık; sormuyor bana nereye gittiğimi, sadece götürüyor ve tam noktasında indiriyor. Güvenlik desen keza öyle... giriyorum kapıdan, ben de alıştım artık, Lee'yi arayıp talimat almadan doğru tuşlara basıp çalabiliyorum zilini. Ama bu alışkanlık hiç iyi gelmiyor bana...herşeyin otomatikleşmesi ürkütücü. Hayatıma iyice yerleşmeye başladığı hissi son derece korkunç.

 Bunları düşünürken içim sıkıla sıkıla çıkıyorum asansörle yukarı. Asansörden inip dairesinin kapısına geldiğimdeyse alıştığımın aksine beni kapıda karşılamıyor.


 Kapı aralık...Lee ortada yok. Kapıya doğru attığım her adımda arasından sızan titrek ve loş ışık bana "Yok artık! Yok artık Lebron James! Yok artık kendine gel! Rüya görmeyi kes Hard Candy, Lee bu kadar romantik bir adam olamaz!" dedirtiyor.


 Yavaşça biraz da ürkekçe iterek açıyorum kapıyı... ve evet... rüya değil, gerçek! Bilindiği üzre o kadar romantik bir adam olmasa da, hatta çoğu zaman odunun teki olsa da denemesi içimi titretiyor doğrusu. Yoluma serdiği kırmızı mumların yarattığı atmosfer harika. İçerden gelen müzik sesi mükemmel. O an yüzüme yerleşen gülümsemeyse paha biçilemez! :)

 Seri hareketlerle ayakkabılarımı çıkarıyor, çantam ve montumla birlikte bir kenara atıyorum. Attığım kenarda umarım mum yoktur, gecenin sonunda itfaiyeci fantezisi istemiyorum ama acelemden dönüp bakmıyorum bile ardıma.

 Sanki bir an önce gidip dudaklarına yapışmak istiyormuşcasına bir his var içimde. Yokluyorum... evet var, evet ondan: dudaklarına yapışmak istiyorum.


 Bilsem jartiyerimi bu gece giyerdim diyorum  biryandan içimden, kırmızı mumlu koridorda ilerlerken. Oysaki bu romantizmin etkisinde kalmış geceyi zaten geçen seferki jartiyerime borçlu olduğumu birkaç saat sonra algılayabiliyorum. Ne yani şimdi sıranı bana mı savdın Lee? Bunu bir rekabete mi çevireceğiz...bakalım kim daha yaratıcıı!

 Odasına vardığımda yatağında buluyorum onu. Gülümseyip yaramaz bakışlarına dikiyorum benimkileri ve daha fazla sabredemeyip üstüne çıkıyor, öpüyor, öpüyor, içimden sövüyor, "ulan yine kandırdın beni şerefsiz!" diyor ve birkaç tokat atıp öpmeye devam ediyorum.


 Hem kızıyorum ona, hem de kıyamıyor. Bu nasıl oluyor? Nasıl! Deliriyorum!

 Soyunuyorum vakit kaybetmeden, çünkü sabırsızım. Annemin karnında nasıl beklemişim 9 ay ciddi bir muamma! Gecenin ilerleyen saatlerinde adam yavaş sex yapalım diyor bana, onu bile beceremiyorum :/ süre tuttuk da en fazla 1 dakika. Hızlı, hızlı, hızlı, daha hızlı, daha, daha, daha, hem fazla, hem hızlı...daha, daha, daha, hep, hep, hep!


 Bir an duraksayıp utanıyorum çünkü bağırırken çok ses çıkarıyorum diye ağzımı kapadığım için gülüyor bana. "Ama ya duyarlarsa?" diyorum endişeyle, "Duysunlar, ne kadar şanslı olduğumuzu düşünüyorlardır." diye cevap veriyor. Ben böyle şansın içine sıçiym, dalga mı geçiyosun köpek! Çok büyük aşk yaşıyormuşuz gibi laflar etmiyor musun zaman zaman beni benden alıyor bu sahte hallerin. Ne kadar harika bir fuck buddy çifti olduğumuzu duyup mu çok şanslı lan bunlar diyecekler. O zaman senin bütün apartman seksomanyak abi, ben almiym. Maalesef istediğin gibi sadece nefes almıyorum, genelde kontrol altında tutabildiğim ama senin yanında bu özelliğimi üzerinde gün geçtikçe kaybettiğim hislerim var.

 Harika bir gece geçirdik yine kabul ediyorum. Aramızdaki çekimi inkar etmiyorum. Kabul edemediğim ne biliyor musun! Bugün seni dışarıda başka bir kızla gördüklerini söylediklerinde seni deli gibi kıskandığım gerçeği...çünkü bu sana olan sevgimi kendime bile itiraf edeyişimin yegane kanıtıdır.

 Benim tam da bittiğim andır.

27 Aralık 2010 Pazartesi

Hard Candy'nin Erkekleri - Volume 6

Bugün Alvin'le akvaryuma gitmiyorum. Çünkü dün akşam gezip tozma hakkımı fazlasıyla doldurdum. Artık oturup gerçekten finallere çalışmalıyım :((

 Peki dün akşam nerede miydim? Gerçek anlamda milyonların sevgilisi olan bi adamla başbaşa yemekte. "Romantik bir yemekte" demeyeceğim çünkü arkadaşlarıma kimin beni yemeğe davet ettiğini söylediğimde umulanın aksine son derece salaş bir balık restaurantındaydık.


 Bende fazla bir şok yarattı diyemem çünkü hayatta hayal kırıklığına uğramamak için beklentilerimi her zaman düşük tutarım. Ama bu bahsi geçen adamın sahip olduğu bu derece salaş tarzına da şaşırmadım diyemem. Oysa ki televizyondan hiç öyle görünmüyordu. Birçok kadın televizyonda görüp ona hayranlık duyarken, ulaşılmaz sanırken aslında bildiğin otuzunda boş bir adam kendisi. Hoş...ama maalesef şu sıralar tembellik ettiği için boş.
Ha potansiyel yok mu? Var.
Masaya ilk oturduğumda suratındaki memnuniyetsiz ve hatta somurtkan diyebileceğim o donuk ifade bir süre sonra alkolün etkisiyle yerini tatlı bir gülümsemeye bırakmıştı.Sardığı sigaranın etkisi var mıydı muamma...


 Yolda onun yanına giderken biraz korkuyordum açıkçası. Ama beni beğenmeyecek diye değil. Arkadaşlarımın gazı sayesinde "ben onu beğenmeyeceğim" diye. Artık gözlerinde ne denli bir fenomen olduysam, çok geniş hayran kitlesine sahip adamları bile beğenmiyorum o derece...siz düşünün yani nasıl bi dünya güzeliyim. "Sen onu beğenmeyeceksin. Bak gör bu çok sarışın diyip efleyip püfleyeceksin. Adamdan elektrik almayacaksın sonra gelip sızlanacaksın. Yaşı çok büyük diye bahaneler bulacaksın.  vs."
Bir kez daha ben neymişim diyorum ve en azından arkadaşlarımın gözünde bu kadar yüceldiğim için kendimi canı gönülden tebrik ediyorum.

 Aslına bakarsanız haksız değiller. İnsanları öyle ufak, öyle eften püften sebepler için eliyorum ki beni baştan uyarmaya çalışmaları çok normal.

Tamam gerçekten sarışın olması biraz koydu bana. Üstelik boyu da televizyondan bildiğimiz kadar uzun değilmiş. Topukluyla gittim yanına ve hemen hemen aynı olmuştuk, belki 1-2 cm geçiyordur beni.

 Yemekten kalkınca içmeye devam ettik başka bir yere geçip. Son dizisinden bir arkadaşı da geldi bir ara bize eşlik etmeye. İkisi bir olunca gerçekten bi anda çok eğlenceli insanlara dönüşüyorlar. Uzun zamandır bu geceki kadar çok gülmemiştim.

 Yalnız tutturdular bir şehlasın diye deli oldum. Değilim arkadaşım! Şehla mehla değilim! Gözlerim güzel, güzel bakıyorum, anlamlı bakıyorum o kadar. Kötü bir şey değilmiş şehlalık...çekiciymiş, seksiymiş...bana öyle gelmiyor. Şehla diyince hakaret olarak algılıyorum ben onu, hoşlanmıyorum işte.

 Babamla konuşmuş bu arada beyfendi randevumuza gelmeden önce facebooktan. "Ne alaka?" dedim. "Öyle, canım istedi konuştum." cevabını aldım defalarca, doğumgünümü falan bildi. Bayağı çalışmış gelmeden önce anlaşılan, ben eksik hissettim bi an. Sıkı bir hayranı olmadığımı farketmiş olmalı ama bu onda en ufak bir hayal kırıklığı yaratmış mıdır bilemiyorum.

Bu arada restaurantta, yolda yürürken, cafede...herkes ama herkes önce dikkatlice ona bakıyor sonra acaba yanındaki kim diye dönüp beni süzüyorlardı. Artık bu duruma alışmaya başlasam iyi olacak gibi çünkü bir şekilde ya ben bunları çekiyorum ya bunlar beni anlamadım gitti. Ben üzerimdeki gözlere fazlasıyla alışkınım yıllardır ama yanımdaki adamların bu kadar kesilmesini, süzülmesini ister istemez yadırgıyorum. Tamam ünlüyse ünlü, ne var bu kadar abartacak?? Çevir kafanı yoluna git. Yokkk! İlla saatlerce bakacak karşına geçip.

 Yanından ayrılırken de tutturdu kendimi atacağım şurdan diye. Fenerbahçe'ye, bizim kızların yanına geçecektim. "65 dakika sonra geçeceksin." demeye başladı inatla. Hayır gerçekten merak ediyorum kafasında kurduğu o 65 dakikada tam olarak ne yapacaktık? Beni evinin önüne kadar götürüp "Bak burası benim evim. Ben kendimi şuradan atacağım. Sen de 65 dakika sonra gideceksin arkadaşlarının yanına." derken kastettiği "Ha tamam ben kendimi atacağım ama atmadan önce evime çıkıp biraz takılalım. O da tahminlerime göre bi 65 dakikanı alır. Ona göre kendini ayarla." falan mıydı? :)

 Bilmiyorum. Tuhaf bir insan olduğu kesin. Artık arkadaşının tespiti ne denli doğrudur, sosyal kişilik bozukluğu mevcut mudur bilinmez ama pek normal değildi. Yine de eğlendim yanında. Başta biraz huzursuz olsam da, bir süre sonra daha iyi hissettim kendimi. Şirindi, sevimliydi...yakışıklıydı da kabul ama gerçekten hiç benim tipim değildi. Mutlaka tekrar görüşeceğiz...ama olurunu, ne olurunu, ne olmazını hiç ama hiç bilmiyorum.

 Son olarak...ona bir isim vermek gerekir şimdi. Adonis diyelim mi? :) Kesinlikle arkadaşın adonis kasına sahip olmasıyla hiçbir alakası yok...öyle bir kası olduğunu sanmıyorum. Yalnızca aramızda bunun muhabbeti bayağı bir geçti ve şimdi onu öyle anmak kulağıma oldukça hoş geldi...

25 Aralık 2010 Cumartesi

Akvaryumdaki Alvin

 Alvin'i hatırlatırsınız...masum gülümsemesi olan şirin yaratık. Beni yılbaşı için Almanyaya davet etti. Düşünmesi gerçekten çok inceydi ama gelemem dedim. Hem pasaportum yok hem de şu an bu seyahati karşılayacak maddi gücüm.

"Öyleyse sen Erasmus'a gittiğin zaman ben gelirim, o zaman yaparız bir Avrupa seyahati." dedi her zamanki sevimliliğiyle. Kulağa hoş geldiğini söyledim. Gitmek istediğimiz şehirlerden bahsettik biraz. Sonra benimle görüşmek için o kadar beklemek istemediğini, İstanbul'da da gezecek birçok yer olduğunu söyledi.

 Şiddetle katılıyorum işte buna. Gezecek çok yer var. Ama gezecek adam yok!

 Birlikte bu tarz sosyal aktivitelere girişmeyi yalnız cinsel problemleri olan adamlar mı akıl edebilir yoksa bana mı hep öyleleri denk geliyor bilmiyorum.

 Ama şu sıralar öyle fena bir ruh hali içerisindeyim ki Alvin'in Forum'daki şu akvaryuma gitme teklifi bana dünyanın en güzel teklifi gibi geldi. En azından birçoğu gibi seksomanyak değil! Bana birşeyler paylaşacak kadar değer veriyor çünkü farklı olduğumun farkında. Çünkü eksik yanını yüzüne vursam da bundan şikayetçi olmadığımın, cinsel birlikteliğimiz olmasa da onunla vakit geçirmekten zevk alacağımın farkında. Çünkü bunu ona gösterdim.

  Karşındaki insana sevgini gösterebilmek aslında öyle önemli bir olgu ki...öyle çok şeyi değiştiriyor ve yön veriyor ki hayatta...her insanın bunu öğrenmesi hatta gerekiyorsa eğitimini alması lazım. Başta da Lee gibi dangalakların!!!

 Şimdi bir an önce Pazartesi olmasını ve Alvinle güzel bir gün geçirmeyi diliyorum...

Mal Kaybı

 Bu kadar güzelken, fıstık gibi hatunken nasıl hala yalnızsın diyor bütün arkadaşlarım istisnasız... öyle olduğum için yalnızım işte. Her yandan vermiyormuş yukardaki... çirkin bahtı versin derler ya hani, hah işte varsa ondan 1 porsiyon alayım ben.

 Kimi zaman gerçekten yorulduğumu hissediyorum. İnsanlara şans vermekten bıkıp sıçarım böyle işin içine diyor ve köşeme çekiliyorum. Bir süre sonra arkadaşlarım bir terslik olduğunu düşünüyor bu sefer de...eskisi kadar enerjik değilsin diyorlar. Hasta mısın diye soruyorlar. Hayır değilim. Hayatımda biri olmadığı için giyimime özen göstermiyor ve makyaj yapmıyorum hepsi bu. Ama öyle alışmışlarki beni sürekli orda burda taş gibi fink atarken görmeye... yadırgıyorlar doğal olarak dersten ya da işten gelip odama kapandığımda.

 Lee'yle görüştük tekrar...ve hatta tekrar. Lanet olsun ki bu adama gereğinden fazla alıştım ve bu beni çok mutsuz ediyor. Dün gece beni ilk kez ağlattı. Her zamanki atarımı yapıp pılımı pırtımı toplayıp çıktım kapıdan. Beş dakika kadar asansörün önünde bekledim gözyaşları içinde. Gözyaşlarımı serbest bırakmamak için sıktığım kaslarım inanılmaz bir baş ağrısına sebep olmuştu. Birkaç dakika sonra ışıklar söndüğünde korktuğumu hissettim. Eve geri dönebilirdim o an. Taksi durağı hemen aşağıdaydı. Hoş...olmasaydı da ben başımın çaresine bakardım, bugüne kadar hep yaptım. Ama o an eve dönüp yatağıma yalnız girmek ve ağlayarak sızmak istemiyordum.

 Yaklaşık beş on dakika önce üzerimde onun için giydiğim jartiyerimle deli gibi seviştiğim adamın koynunda uyumak istiyordum. Onun kollarında, mutlu ve huzurlu bir şekilde...

Geri döndüm. Kapıyı çaldım; zilden parmağımı hiç çekmeyerek son derece inatçı bir şekilde. Kapıyı açınca şaşırdı. Gülümsedim sinirle...o da güldü. "Neden geri geldiğimi sakın sorma." dedim ve onu kenara itip içeri girdim. Salona geçip koltuğa yattım önce.On beş dakika kadar sessizce gözümden süzülen yaşlarla boğuştum. Koltuğun üzerindeki yastıklara öyle gömülmüştüm ki ağladığımı görmesin diye...halbuki o kadar çabalamam yersizdi. Zaten umrunda değildim, adam oturmuş laptopta online poker oynuyordu. Pok ye e mi!

Bir ara gelip orada uyumamamı, içeri yatağa geçmemi söyleyip beni kaldırmaya çalıştı. En nalet tavrımla gitmeyeceğimi, orada uyuyacağımı söyledim. Pes etti ve pokerine geri döndü. Bir süre sonraysa ben pes etmiştim. Gecenin içine daha fazla sıçmamın hiçbir anlamı yoktu. Anlaşamadığımız acı bir gerçekti ama insan her zaman yaşadığı her anın da değerini bilmeliydi. Yerimden kalkıp gözyaşlarımı sildim, onu da kıymetli pokerinin başından kaldırıp içeri götürdüm. İtiraz etmedi. O kadar vurdumduymaz bir yapısı var ki zaten, tüm dertler ondan uzak olsun da ne bok olursa olsun modunda paşam. Dünya yıkılsın ama ona birşey olmasın.

 Kızıyorum.Sürekli zıtlaşıp kavga ediyoruz ve bu beni kırıyor. Ama yanıma gelip bana sıkıca sarıldığı zaman, sonra daha fazla sarıp daha fazla sıkıp defalarca saçlarımı öptüğü zaman bütün yelkenlerim suya iniyor. Her defasında kanıyorum buna; yapmamam gerektiğini bile bile.

  Daha fazla çabalamanın anlamı yok biliyorum. Olmayacak çünkü, sittin sene anlaşamayacağız biz. Bu durumda da aramızdaki tutkunun, çekimin haricinde birşey paylaşamayacağız. Bana ne verdin bugüne kadar diyor. E be adam! Almıyorsun ki verelim! Soğuksun! Yabanisin! Odunun tekisin! Sonra kalkmış bana sevgiden bahsediyorsun! Dün gece ağlattın beni...seni sevmesem gözyaşlarım akar mıydı sanıyorsun!

 Tamam akardı. Panik anında, kıçımı kurtarmak için timsah gözyaşları akıtabildiğim doğrudur . Bunun şahitleri çok. Ama dün gece ağlarken ne hissettiğimi anlamaman için tam bir mal olman lazım!

  Seviyorum işte seni! Ama sevmeyeceğim. Unutacağım. Ben bunu daha önce de yaptım, şimdi de yapacağım. İşte o kadar güçlü bir kadınım.

 Bir yanım çok istese de her an yanında olmayı...tutacağım kendimi, olmayacağım. Gelmeyeceğim bir daha yanına. Seni kalbimden, kafamdan, ruhumdan tüm gücümle gönderiyorum şu andan itibaren. Düşünmek istemiyorum daha fazla.

 Şöyle diyelim o zaman uzatmadan, bir arkadaşın da dediği gibi... Şimdi gidiyorsun ya hani, buna bir de isim vermek gerek : Mal Kaybı.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Kapılarımızda Asılı Temiz Çarşaflar



 Sizin evde de var mıdır? Belki yoktur. Çünkü bizimkinde olmasının sebebi eve taşındık taşınalı ikeaya gidip bir çamaşırlık almaya üşenişimizdir.


 Bu bahsi geçen kapılara asılı ıslak ve temiz çarşaflar, hani kuruyana kadar orada öylece kalıp, yumuşatıcı sayesinde etrafı misler gibi kokutanlarından...


 ...her birinin aslında bir gece öncesine ait kirli bir hikayesi vardır.


 Ya yaklaşık 150 kiloluk bir arkadaşımız bütünleşmiştir o çarşafla salyasını akıta akıta ve bütün gazını sindirerek, ya sınavdan bir önceki gecedir ve bizim kızlar çalışmak için gelip kalmıştır, ya da bir aşkın ya da aşksızlığın izlerini taşır o çarşaflar.


 Her üç durum da muhtemel olmakla birlikte bunlara ilaveten : 


*yatakta yemek yenmiş olabilir
*yüksek ihtimal ben çikolata yiyip her yana bulaştırmuş olabilirim.
*belki çok hastalanmışızdır,ateşimiz çıkmıştır ve çok terleyip tüm nevresime o terimizi emdirmişizdir
*ya da belki o çarşaf muayyen günümüzde bir kazaya kurban gitmiştir
                                                                                             ..................


 Durup şöyle bir düşününce, meğer yeni yıkanmış bir çarşafın ne çok farklı hikayesi olabilirmiş!


 Vay arkadaş! (Copy of Betty Boop) Evimizde kapılara asılı, yıkanmış temiz çarşaflar kadar hikayemiz var mı şu hayatta?


 Sanırım benim var :) ve anlatmaya devam edeceğim...





19 Aralık 2010 Pazar

Gecenin 2'sindeki 2 Umutsuz Vakaa

Tiger:
*benden daha yakışıklıları var da mı konusuosun
*:D::D
HardCandy:
*ah nerdee
*şu an konuşmak istediğim tek kişi
*benimle konuşmuyo
*gerçi dün gece neredeyse konuşalm diye yalvaracaktı
*bnm götüm kalktı da tersledm ama
*olsun sonuçta
*genel olarak beni istemiyo
*:(
*Tiger beni nie istemiyoo
*of istese bi türlü istmese bin trlü :D ben de ne istedmi bilmiyorum galiba
*çocuk seni istiyorum dedi diye ağzna sıçtm
*al işte şmdi istemiyo
*noldu
*göt oldum
Tiger:
*Lee
*:D
HardCandy:
*bravooo :D
Tiger:
*en dı oskaar goooss tuu
*:D
HardCandy:
*goos tu me
*(H)
Tiger:
*yeaah
*ayşeyi aradım gel bana die
HardCandy:
*hell yeah
Tiger:
*mikicen dimi ibne didi
*:D
*sustum bşy diemedim
*:D:D:
HardCandy:
*ahahhahaha :D:D:Dü
*dsadgasjda
*zuha
Tiger:
*gel içeriz didüm üşendi pislik
*off
*:D
*ağır konuştu ama
*:D:D
HardCandy:
*konuşur tbi kıza drek öle amacnı belli ederek sölenr mi
*hoş iki güne pişman olucak
*bak gör
*hayr kendmden biliyorum
*:D
Tiger:
*yaa o bu hafta damlaaaar
HardCandy:
*:D:D
Tiger:
*zehiri aldı
*:D

 Şu MSN muhabbetimizi copy past yapmadan edemedim. Çok acıklı değil mi gerçekten.
Kendim edip kendim buluyorum, ne enteresandır ki bunu da farkında olarak yapıyorum, olacakları bile bile.
İşte dengesiz olmak böyle birşey. Halbuki şu an tek istediğim önce tekme tokat kavga etmek senden bütün sinirimi çıkarmak, sonraysa deli gibi sevişmek.
Lee bence bunu düşünmelisin.
Hatta çok düşünme, yalnızca “Gel.” de dün geceki gibi…Hatta “Gel sadece konuşalım.” desen de olur, nasılsa ikimiz de ne istediğimizi biliyoruz ve aynı şeyi istiyoruz. En azından sen dün “Biliyorum sen de istiyorsun.” derken cümlenin yapısı gereği vurguladığın “konuşmak” fiili olsa da bence senin aklından geçen de benim o cümleden algıladığım da pek farklı sularda yüzmüyordu. İstiyorsan şimdi yine masum ayağına yatıp “Yo hiç aklımın ucundan bile geçmedi.Senin için fesat.” da diyebilirsin hiç umrumda değil. Söz çok uslu olucam bu sefer hiç atarlanmicam, gelicem. Çağır yeter ki…ben özlemişim diyorsam gerçekten özlemişimdir, vardır bi bildiğim!

Lee Neyin Peşinde? Benim Auramın Suçu Ne?





 Henüz kestirememekle birlikte çok da merak etmemekteyim aslında. Çünkü muhtemelen yine egosunun peşindedir. Hayır ısrarla beni konuşma bahanesiyle eve çağırması bir yana, aslında oraya konuşmak için gelip önce bir sinirle sana tekme tokat dalmayı, ardından da aynı şiddetle öpüşüp sevişmeyi deli gibi istiyorum şu an. Ama bunu sana asla itiraf etmeyeceğim. 

 Bence tam şu anda erkeklik onurunu bir kenara atsan mükemmel bir ilişkinin başlangıcını yaşayabilirdik. Beni kendine bağlamanın türlü yollarını arayan onlarca erkeğin aksine sen bu noktaya çok hızlı bir şekilde çok fazla yaklaştın ama ne acı ki farkında değilsin. Anahtar sözcükler: tutku,öfke ve şiddet. Beni ayık tutanlar işte tam da bunlar. Sana bu kadar sinirlendikten sonra beni ufak bir manevrayla kolayca avcunun içine alabilirdin şu an, eğer ki şu sözünü ettiğin “başkalarının düşünceleri/sözleri’ni takmasaydın.” (Bu da bir nevi kapak sanırsam, senin dilinden örnekler sevgili Lee.)

 Çark etme sürecine maximum 1 sene demiştim değil mi? Minimuma indirgersek bu sürenin gün aşımına tabi olduğunu şekil 1a da net bir halde görmekteyiz. Uykumun arasında gelen mesajı Richie Pich’ten sanırken telefonun ekranında bir anda Lee’nin ismini görünce şaşırmadım diyemem.  Konuşmak istiyordu, ne için? Bir önceki gecenin siniriyle, aynı onun göt kalkıklığını takınıp verdim cevapları. Bir önceki gece nasıl terslendiysem öyle tersledim.

 Bana kalırsa olay şundan ibaret olabilir... Ben bir önceki gece gidip konuşmak istediğimde bana inatla hayır dedi çünkü o an çok cazip başka bir alternatife sahipti. Sonra her nasılsa bir şekilde bu alternatif ya puf diye söndü ya da tadının yeterince iyi olmadığı anlaşılınca kolayca saf dışı edildi. Ve birçok soru işareti eşliğinde son bir hafta içindeki tavrı ve geçmişi yüzünden çok sinirlenilmiş olan Hard Candy’ye geri dönüldü, konuşmak istendi. İronik ama hakkımda yapılan dedikodular yüzünden hem benimle asla birlikte olmak istemediğini hem de inatla anlatılanları benden dinlemek istediğini, bir şeyleri konuşup çözmemiz gerektiğini söyleyip kendini fazlasıyla ele veriyor.

Bana bak adam! Dün gece göt kalkıklığıyla yazdığın o mesajları sana bir bir yediririm! Sen hala ne yaptığının farkında değilsin, bunun için beni suçlarken asıl sen ne istediğinin hiç mi hiç farkında değilsin!

 Bir diğer varsayımımızsa acı ama gerçek statüsüne sahip olan… ‘canı çekme’ , hamile bayanlar için çokça dile getirilen ‘aşerme’  sözcüklerine eşdeğer bir içgüdüdür. İşin biter, kendini temize çekmek için bir hikaye yazar hatunu sallarsın ama beş on gün sonra tenini kokusunu halini tavrını özleyip ne yaptım ben diye dank ettiğinde bir şekilde onu başından savarken kullandığın bu senaryoya sadık kalarak tekrar yanına çekmeye çalışırsın.

 Ama ben yine de varan1’e daha çok ihtimal veriyorum çünkü Lee’nin 180 derecelik bu açısı yalnızca bir gece sürdü. Tabii benim de yanından sessiz sedasız kalkıp kaçtığımdan itibarenki onu aramadığım 1 haftayı sayarsak ilk şık da olası geliyor.

 Ha öte yandan ona kalsa…adamımız tamamen masum. Ben geçen gece bile onun konuşmak istemeyişini başkasıyla olmasına bağlıyormuşum ama aslında öyle bir durum hiç yokmuş. Kafamdan uyduruyormuşum.

 Tamam kabul ediyorum, az biraz paranoyak olabilirim ama olasılıkları düşünmek ve bunlara göre hareket etmek bence gerçekten ayakları yere sağlam basan, temkinli kadınların yapacağı türden bir davranış. Bu durumda her kadının bir miktar paranoyak olması gerektiğini savunuyorum.

 Davranışlarının temelini ona sorarsak…basitçe cevabı şu: “Senin hakkında çok kaba şeyler söylüyorlar. Geçmişinde ne yaşadığın beni ilgilendirmez ama insanların bunları sağda solda anlatması bana ters.”

 Peki sence ben bu durumu hiç üstüme alınıyor gibi görünüyor muyum? Hayır. Muhtemelen son derece vurdumduymaz olduğumu düşünüyorsun ama alakası yok.

 Sadece yapmadığım şeylerden sorumlu olduğumu düşünmüyorum. Bu sözünü ettiğin insanlar madem bu kadar yüzsüzler, gelip bana söylesinler. Hiçbiryere kaçmıyorum. Yaptığım hiçbirşeyden pişmanlık duymadım bugüne kadar ve her ne yaptıysam hepsinin de arkasında durmayı bilirim. Kimseyle yüzleşmekten korkmuyorum. Çünkü bunu hep söylüyorum; böyleyim işte…içim neyse dışım o benim. Sırlarım, gizli kapaklı işlerim yoktur.

 Gelelim hakkımdaki dedikodulara. Ben bunlara alıştım. Ortaokulda başladı. Ne kadar ufak olduğumu siz düşünün. Nasıl yaptığımı gerçekten bilmiyorum. Ben öyle ahım şahım güzel bir kadın olduğumu sanmıyorum. Ne güzeller var etrafta. Ama bilemediğim, nasılını anlayamadığım bir şekilde girdiğim her ortamda dikkat çekiyorum. Konuşsam , samimi olmaya çalışsam bir türlü konuşmasam, kendimi kalabalıktan çeksem bir türlü. Sonuç olarak her modumla hiçbir çabam olmaksızın birilerinin dikkatini çekiyorum. Ben artık bunu parapsikolojiye ve astrolojiye bağlamaya başladım. Çünkü yok! Başka bir açıklama getiremiyorum.

 Birkaç medyum gözlerime uzun uzun bakıp ‘kristal’ yorumunu yaptı, ne anlama geldiğini hiç bilmiyorum. Birkaçı auran parlak sarı dedi, sebebi buymuş. Yaydığım enerji yüzündenmiş. Yıldızım fazla parlakmış. Fala inanmam ama kırk yılda bir biri bakmaya kalktığında hepsinin ilk yorumu ‘senin üzerinde çok göz var, çok kıskananın var dikkat et’ olur.

 Sonuç olarak bunu ben seçmedim. Elimden geldiğince insanlardan kaçıp saklansam da belayı bir şekilde çekiyorum ve ben artık bu durumdan çok sıkıldım. Suçum olmayan bir konuda asla sorumluluk alıp kendimi ezdirmem! Kimseye kulak asmadan yaşarım çünkü bu benim hayatım! Eğer bir erkek benimle birlikte olmak istiyorsa üzerinde bu kadar çok göz olan bir hatunla dolaşmaya alışmalı, o kadar istiyorsa bana sahip çıkmalı! Bunu yapmaya gönüllü birçok adam tanıyorum, yok değil. Ama Lee gibi yok ben bunu yapamam, aman o ne der aman bu ne der hakkımda diyorsa geçmiş olsun.
  
  Üzgünüm Lee, sen bu potansiyele sahip olmadığını söylüyorsun. Peki benimle hala ne konuşmak istiyorsun?




18 Aralık 2010 Cumartesi

Desperate Houswife ve Tiger Hakkında Kısa Bilgi



Desperate Housewife olarak andığımız hot woman benim ev arkadaşım olmakta. Bu ismi ona Tiger taktı :) kendisininse hala haberi yok.

 Bir gün laf arasında ondan bahsederken “Napıyor o Desperate Housewife?” dedi ve o gün bugündür aramızdaki adı böyle. Bazen ona evde öyle seslenmek istesem de dayak yemekten korktuğum için susuyorum :P

Başka bir şehirdeydi yıllardır, İstanbul’a bu sene geldi ve burada pek arkadaşı olmadığı için günlerini genelde evde geçirmeye başladı. Zaten ballı hatunun haftada topu topu iki gün dersi var! Normalde bizim bildiğimiz yüksek lisans yapanlar bi yandan çalışır ama bizimkisi yan gelip yatıyor. Öğlen 3’e 4’e kadar uyuyor, sonra sıkıntıdan gecenin 3’lerinde evi çekip çeviriyor. Ne zaman strese girse ya gidip bulaşık yıkıyor ya da elektrik süpürgesini açıyor. İstanbul’a geldiğinden beri de başına gelmedik aksilik kalmadı. İyiden iyiye eve kapamıştı bir süre kendini. Allahtan şimdi bir sevgilisi var da biraz daha insan içine karışır oldu :)

 Bu süre içinde benim çok sevgili arkadaşım Tiger’sa umutsuz bir şekilde ondan hoşlanıyor ama karşılık göremiyordu. O’na Tiger diyeceğim çünkü yaydığı enerji sebebiyle bana Winnie the Pooh’taki kaplanı hatırlatıyor :) Benim bile onu görünce kuyruğumun üzerinde zıp zıp zıplayasım geliyor.

 Tiger gerçekten arkadaşım dediğim tek XY kromozomlu varlıktır. Bi onu tanırım, ötesi yalan!
Benimle ilgili bilmediği ayrıntı yoktur.En sağlam en güvenilir bitaneciklerimdendir.
Hatta öyle ki bir sıralama yapsam  tereddüt etmeden 1.Hanna ise  2.Tiger derim.
Tiger’la “Ve”deki bel altı muhabbetlerimizse yan masalardan kulak kabartıp dinlenilesidir. Sıkıntıya birebirdir. Geyiğin dibine vurmaktır. Hayatımızla ve yaşananlarla saçmasapan dalga geçmektir. Onu gerçekten çok seviyorum ve buradan öpücüklerimi yolluyorum :)

Desperate Housewife’ı da seviyorum tabiki. Zaman zaman ufak tefek sorunlarımız olsa da, bana kazık atma girişimlerini yakalasam da şükür ki kin tutmayan bi yapım var. Tutamayan diyelim ya da. Unutuyorum ben…fazla mı unutkanım ne.

Neyse işte uzun lafın kısası: ikiniz de iyiki varsınız!





'Lee'nin İbneliği'


  Hemen yukarıda, temsili bir fotoğrafını bulundurduğumuz mevzu bahis şahıs Lee’nin ta kendisidir efendim. Adam inatla ben ibnelik yapacağım diye tutturdu resmen. Gel de sinirlenme.

 Kevin’la ilk bulştuğum zaman aklımın onda kalarak Lee’nin yanına gittiğimi anlatmıştım hatırlarsanız. Bu yüzden de ona açık ve net şekilde kendisiyle bir daha görüşmek istemediğimi çünkü ikimizin isteklerinin daha farklı yönlerde olduğunu anlatmıştım. Tamam bu sadece bahaneydi, ikimizin istekleri gayet aynı yöndeydi. Ben onunla bir ilişki zaten yaşayamazdım, o çocuk hallerine tahammül edemezdim ama orda amaç onun egosunu tatmin ederek yol vermekti. Erkekler böyledir çünkü, sen gerçek yüzünü gösterdiğin anda, dürüst olduğun anda onlar çirkinleşirler. Buna hiç gerek yok, ben seni yücelteym sen yol al git, ne dey bana ne bulaş benim fikrim.

 Amaaa benim direnişlerim Lee’yi tatmin etmemiş olacak ki allem etti kalem etti ikna etti o gece beni ona bir şans daha vermem için. Köpek biliyor kıyamayacağımı, ne kadar yufka yürekli olduğumu! Peki sorarım sana bunun için miydi?

 Abi adam aylarca dil döktü onunla bi muhabbet kurmam için, hiç yüz vermezken ben…hiç aklımda yokken zorla kendini aklıma soktu, sevdirdi sonra da siktir olup gitti. Bunu ona da söyledim ama o nedense çok haklı görüyor kendisini.

 Başından beri planı buydu desem…ben gitmek istediğimde neden durdurdu? İstediğini alana kadar kandırılması gereken bir kız değilim ki bu yapılan yemekler, onca çaba bunun için miydi? “Oturup benim 22.kattaki dairemden yağan karı izleyelim” fantezileri ya da “köpeğim gelince sen bak” gibi paylaşımcı hareketler bunun için miydi? Yılbaşında ve sömestrda benimle plan yapmayı istiyormuşcasına pozlar takınman bunun için miydi? Ne gereği vardı ya bu kadar yapmacık olmanın?

 Hadi hepsi gerçekti, bu adam beni gerçekten sevmişti bir şeyler hissetmişti  diyelim… o zaman bütün bunların tek sebebi: aramızın kötü olduğu bir gece konuşmaya gittiğimde sevişmek istemesi, ve ben o an istemediğim için, biraz da ona sinirlenerek “Lütfen bana buraya bunun için gelmişim gibi hissettirme.” cümlem miydi. Buna bozuldun okey, bu kadar nazlı tripler çektin. Üstüne ben yorgunluktan ölü gibi uyurken sen gözünü bile kırpmadan bütün gece kollarının arasında beni öpüp okşayıp sevdin. E be herif mal mısın, gözümü açar açmaz da yapılmaz ki bu! “Seni şu an daha önce hiç istemediğim kadar çok istiyorum.”
Şimdi ben bunu kime anlattıysam kız erkek fark etmedi…hepsi aynı tepkiyi verdi. “Hard Candy sen deli misin!? Bir kız hoşlandığı erkekten bunu duyabilmek için ölüp biter!”

  Hayır efendim öyle değil işte. Ben sorunluyum o zaman; arızayım!
Sen bütün gece gözünü kırpmadan beni sadece bunun için mi sevdin!? Gerek yoktu o zaman söyleseydin gece beni uyandırıp ben azdım diye yardımcı olurdum. Bu kadar sahte olmayın ne olur yaa hiç gereği yok.

  Tüm bunların ardından ben terslediğimde bana bozulup arkasını dönen bu adamın önce uyumasını bekleyip sonra pılımı pırtımı toplayıp sessizce ayrıldım evinden. 1 hafta boyunca ne aradım ne sordum. Onun da sesi çıkmadı. Lanet olsun ki en sevdiğim küpelerimi de onda unuttum ama asla bunun lafını etmeyeceğim. O küpelerin anısı vardı bende, Mr.Eleven almıştı. Zaten bir gece kulağımdaki küpelerden zayi vermeden gelsem biyerlerimi kıracağım.

  1 hafta sonunda bir şey oldu. Şu an hatırlamıyor olsam da hani ufak bir şey olur; bir şarkı,bir koku ya da bir yemek…ne bileyim çok basit bir şey size birilerini hatırlatır ya…ben de onu hatırladım işte. Ve “Özledim.” diye mesaj attım. Hay atmaz olaydım. Vay arkadaş! Bu nasıl bir göt kalkıklığıdır :) bir haftada benim attığım sümüğü hop diye kimler kapmıştır da bu herif bu kadar havaya girmiştir.

   Yok geçmişimle ilgili bir şeyler öğrenmiş de falanmış da fıstıkmış. Böyle biriyle birlikte olamazmış.
Bir kere önce sen dön bir aynaya bak derim! Ben senin hakkında bildiklerimi gayet yuttum zamanında. Ayrıca mor göz altlarına ve bağımlılıktan çelimsizleşmiş vücuduna bile aldırmadım. Darmadağın aile yaşantından söz ettin, manevi destek bile sağlamaya çalıştım hakkımı yiyemezsin. Düzelmeye çalışıyorum dedin, ona da okey dedim bir şans verdim. İkincisiyse, ben senden zaten bir bok saklamadım. Sana daha en başında söyledim ben böyle böyleyim buyum diye. Saklamam ki, huyum değil. İçim neyse dışım o benim. İşine gelirse.

  Şimdi böyle ayak çekmenin ne alemi var onu anlamadım. Ya bana adam gibi sen zamanında benim en yakın arkadaşımla takıldığın için sevgilisi senin yüzünden kıskançlık krizlerine giriyo, benim senle oynayıp ona büyük bir haz yaşatmam lazım deseydin, ya da adam gibi daha en başında ben azdım iki takılalım diyip rengini belli etseydin.

  Ben buna gelemiyorum işte, neysen o ol! Oynama!
Şimdi ne dersen de sen. İstersen yüz şahit çıkar karşıma, hala benim geçmişimi öne sürüp temiz olduğunu iddaa et…beş paralık değerin yok gözümde. Çünkü genelde adlanılan nokta şu oluyor; öyle saf ve masum görünüyorum ki ne deseler yiyeceğim sanılıyor. Yemiş gibi yapınca da fena mutlu olunuyor, raundu kazanmış hissine kapılıyor. Ama taraflarından hesaba katılmayan bir şey var; hayat oyunu tecrübeyle paralel olarak ilerliyor ve iddaalıyım; buyurun kapışalım :)

  Acı kısmıysa ne biliyor musunuz…bu adamın çok değil maximum bir sene içinde çark edecek olması. Çünkü ben onun gibilerini çok gördüm, sanırım henüz bunun farkında değil.

  Al işte geçende bir tanesi yine düştü. Ne oldu? Ben ultra yakışıklı, ünlü bir modelim. Fashion Week’te bile podyuma çıktım.Zaten yakında da bir  dizide oynayıp daha da meşhur olacağım.

  Bana sevgilim ol dedi. Olmam dedim. Çok açık ve nettim yine; her zamanki ben gibi. Takılırım seninle, ama fazlasını düşünmem bile, tarzım değilsin dedim. Tamam belki biraz modeller aptal olur gibi sözcükler kaçmışsa ağzımdan damarına basmış olabilirim ama sonuç olarak ben sakin olduğum halde onun bana küfürler edip numaramı sil telefonundan gibi saçmasapan çolukçocuk  triplerine girmesi gerekmiyordu. İyi dedim sen takıl madem. Benim öyle numara silmek gibi bir adetim yoktur. Niye? İşte senin gibiler yüzünden. Ben sileceğim, sonra aradan bi sene geçecek, sen “Naber tatlım napıyosun?Gecen nasıl geçiyor?” gibi yavşak bir mesaj atacaksın ki numaramı bir sene önce sildiğini söylediğin halde…sonra ben tanımayıp “Kimsin?Nesin?” diye senle uğraşacağım. Yok öyle bir dünya Paşam.

 Sen yazacaksın. Ben silmediğim için kim olduğunu göreceğim ve işte tam da böyle cevap vermeyeceğim.

Çünkü sen saçmalayarak kredini çoktan doldurmuş olacaksın.

Sıradakiii….



13 Aralık 2010 Pazartesi

Hard Candy'nin Erkekleri - Volume 5

 Gecenin bir vakti, tüm erkeklerinize atarlanırsanız…dolayısıyla ev arkadaşınız ve sevgilisinin oynayalım diye tutturduğu okeye bir dördüncü bulamazsanız geriye yapılacak tek şey kalır : mantı! :)

 Ev arkadaşımın “Kilo almak istemiyorum!Yapmayacağız!” nidaları eşliğinde sevgilisi ve ben tabiki çoğunluğu oluşturup kazanarak mutfağa girdik.



 Volume 5’e gelirsek…üzerimden geçmiş bir kamyon gibi diyebilirim. Ellerimdeki kokusu hala duruyor. Daha önce bir yabancıyla bu kadar kısa zamanda fiziksel şekilde samimi olmamıştım. Beni biraz zorladı açıkçası…hayır, o değil; durum zorladı. Birşeyler yanlıştı sanki. Fazla güçlü biri o. Aslında tam ihtiyacım olan kişi. Gerçekten güçlü bir duruşu var. Hiçbirşeyden korkmayan, ama boşa değil bir şeylere dayanarak, haklı olarak korkmayan bir havası var. Beni zaptedebilecek düzeyde kendine güveniyor. Bana emir verebiliyor ve bir iki üç pes etmeyip dördüncüde itaat etmemi sağlayabiliyor. Korumacı, sahiplenen bir yapısı var ama aynı zamanda boğmuyor; bir o kadar özgür bırakıyor. Tek beklediği sadakat ve işte beni de bu korkutuyor.

 O da bir oyuncu. Sormayın bana nerden buluyorsun bunları diye çünkü bilmiyorum. Ben de şaşkınım, özellikle yapmıyorum. O beni buldu. Facebooktan o yazdı, o tanışmak istedi. 1,5 yıldır bir dizide oynuyormuş. Ama ben o diziyi hiç izlemedim. Dolayısıyla beni eklediği zaman bile onu tanımadım. Ama insanlar tanıyor. Bugün birkaç saat önce birlikte dışarı çıktık ve herkes ona bakıyordu. Kendimi yanında tuhaf hissettim.

 Bana yakın olmak istedi hep. Elimi tutmak,sarılmak,sahiplenmek ve minik öpücüklerle ödüllendirmek istedi.Ama karşılık veremedim. Çünkü dediğim gibi, belki bir süre sonra ben de isterdim ama bu kadar ani bir fiziksel samimiyet benim için hiç kurulası değildi o an.

 Eğer sevgilim olsa, ve aynı şekilde her dişiyle böyle samimi olsa sanırım çıldırırdım. Yanımda telefonla konuşurken sinirlenip birkaç kez bağırması beni ürkütse de beni bu şekilde ürkütebilmesi hoşuma gitti. Çünkü neredeyse 7 senedir, yani ilk aşkımdan beri  bu hissi yaşamadım. Babam da dahil olmak üzere hiçbir erkekten korkmadım. Eğer bir erkek beni sindirebiliyorsa, sesini yükselttiğinde ve bir bakışıyla beni “Eyvah bişey yaptım!Ne yaptım!Ne olucak şimdi!?” moduna sokabiliyorsa işte o tamam demektir.

  “İşten çık.Mutsuz olarak,bu kadar yorularak çalışmanı istemem.Ben sana aldığın maaş kadar burs sağlayacağım bir yerden bulup.” dedi. Bunun bariz bir yalan olduğunu, safı oynayıp “Gerçekten mi?Çok isterim.” dediğim anda bu parayı bana gizliden gizliye her ay kendisinin vereceğini biliyorum.

 Sevgilisi olduğum anda beni dünyalar kadar mutlu etmeye çalışacağını da biliyorum. Bunun güvenini ve garantisini son derece sağlamaya çalışan ve gerçekten dürüst bir insan o. İmkanları olan, bunları bildiğim ama bu ilk buluşmamızda hakkında hiçbirşey bilmiyormuşum ayağına yatıp kendini bana kendisinin anlatmasını sağladığım bir insan. Çünkü ben gerçekten onun ne parasıyla, ne namıyla, ne ailesiyle, ne yetkinliğiyle ilgilenecek biri değilim. Eğer birgün ona evet dersem bu gerçekten bir şeyler hissettiğimden ya da hissedebileceğimi bildiğimden olacaktır. Ona bir şans verişim, bana ve hayatıma katacağı pozitif enerjiden ve mutluluktan kaynaklı olacaktır.

 Ama ben buna hazır mıyım bilmiyorum. Yarın benden tekrar görüşüp görüşmeyeceğimize dair bir haber bekliyor. Başkasıyla görüşmemi istemiyor. Oysa ben Kevin’ı şimdiden özledim. Bugün tesadüfen aynı cafe’deydik. Onu geçen sabah kahvaltıya götürdüğüm yeri çok beğenmiş ve bir arkadaşını getirmiş. Ben de tesadüfen oradaydım, dersten önce bir şeyler içmeye gitmiştim. Bana “Bil bakalım neredeyim ve kırmızı sana çok yakışmış.” diye mesaj atınca nasıl mutlu oldum, yanına gidip sarıldığımda, gözlerine baktığımda içim nasıl ısındı yine anlatamam. Onu orada defalarca öpmek istedim ama uluorta pek mümkün değildi. Bunun o da farkındaydı. Sıkıca sarılmak ve birbirimizi yanaklarımızdan öpmekle yetindik. Tabi bu sırada yan masadaki Kevin’ıma göz koymuş dört kızın bakışlıları ve bizim tutku dolu kucaklaşmamız anındaki fiskosları da gözümden kaçmadı. 5 saniye içinde kıskançlıktan çıldırdım. Onlara inat daha sıkı sarılıp daha çok öptüm belki de. Çapraz masadaki Richie Pich’in o sırada beni gördüğünüyse tamamen unutmuştum. Onun da ayrı bir hikayesi var, şimdi girmeyelim.

 Özetle Volume 5’le başım dertte, ne yapsam bilmiyorum. Fena bir psikolojik baskı altındayım şu an. En kısa anlattığım Volume bu oldu :S O kadar şoktayım ki hala, gerçekten üzerimden yüklü bir kamyon geçmiş gibi hissediyorum ve o, o kadar aceleci bir adam ki düşünmek için 24 saatten bile az bir sürem var. Şimdi fark ettim de…ona bir isim bile verememişim telaştan. Road Runner olsun mu? Bu kadar hızlı, aceleci olup bana koşuyormuşuz hissi verdiği için.

Şimdi mantı yemeye gidiyorum. Umarım o tabak bittiğinde ve bünyeme aldığım bolca hamur ve yağ ile yatağıma girdiğimde mantıklı düşünüp bir karara varabilirim.

Şu an yalnızca korkuyorum…