1 Ocak 2011 Cumartesi

Felaket Partisi







Yorgun bir halde evimdeyim şu an.Geceden kalmayla başka bir diyardan gelmiş olma, hatta hala bunun jetlagını yaşıyor olma arası. Klavye bana yabancı...ailemin evindeyim ve bilgisayar beni zorluyor.


 Tek istediğim olabildiğince kısa, dün geceyi özetlemek. Gerçi nasıl yapacağımı bilmiyorum çünkü öyle böyle bir gece değildi. Tek bildiğim...ben oraya ait değildim, yalnızca oyun dışı kalmamak için aitmiş gibi yapıyordum. Vay arkadaş! Öyle de güzel yapıyormuşum ki herhalde, yemeyen kalmamış!


 Öncelikle Mr.Amsterdam öyle harika bir adam ki sayesinde neredeyse 2011'e evde tek başıma powerturk izleyerek girecektim. Beni almaya gelmeden önce ailesiyle yemek yediği için, polis çevirmesinde 104 promil ile ceza yiyerek ehliyetini kaptırdı. Bu da yetmezmiş gibi üstüne bir de yolu bulamayıp kayboldu. 00.00'a 15 dakika kala daha fazla dayanamadım. Anahtarımı ve cep telefonumu kaptığım gibi kendimi apartmana attım. Birkaç saniye apartmandaki sesleri dinledim. Müzik sesi gelen tek daire alt kattaydı. Sesi takip edip kapının önünde durdum. Zillerine defalarca bastım ama ya zil bozuktu ya da içerideki müzik sesi öyle yüksekti ki zili ben bile duyamıyordum. Birkaç dakikam kapıyı tekmeleyip sesimi onlara duyurmaya çalışarak geçti. Sonunda başarmıştım.


 Bu hiç tanımadığım ve çoğunluğu erkeklerden oluşan kopkop gençlik yeniyıla 10 kala kapılarında süper minili bir fıstık görünce gayet doğal neye uğradıklarını şaşırdılar. Derdimi onlara anlatana kadar birkaç dakika daha harcamışımdır herhalde. "Arkadaşım beni almaya gelecekti. Polis çevirmesine yakalanmış. Ehliyetini almışlar. Bu yüzden gecikti ve ben de yeniyıla tek başıma girmek istemedim. Eğer sizin için sakıncası yoksa..."


 Hiçbiri için sakıncası olduğunu sanmıyordum, iki kız da dahil hepsi öyle aç bakıyordu ki bana bir an kendimden şüphe ettim. Kabul, evde yılbaşı kutlamak için üzerimdekiler, saçım ve makyajım fazla abartılıydı ama beni bu kadar utandırmalarına gerek de yoktu hani. Bir süre sonra duruma alışıp elime bir bira tutuşturdular. Birkaç dakika içinde dedikodu bile çevirmeye başlamıştık. Oturduğum dairenin numarasını söylediğimde hepsinin birden imalı kaş göz olaylarına girmesi benim de bir an tek kaşımın endişeyle havaya kalkmasına sebep olmuştu. Yanlış birşey mi söyledim diye düşündüm bir an ama ağzımdan çıkan tek cümle "Ben de 10. dairedeyim, ne zaman ihtiyacınız olursa gelebilirsiniz." olmuştu.


 Meğer ev sahibi çocuk bizim okul takımının yeni çömlerindenmiş. Bana takım kaptanı olan Mr.Eleven'ı tanıyıp tanımadığımı sorduğunda "Eski sevgilimdi." cevabını almasıyla hepsinin kıkırdamaya başlaması da pek bi hoştu doğrusu. Ben gelmeden önce nasıl bir dedikodum dönmüş anlayamasam da sinirimi bozmayacaktım, ne de olsa yeni yıla giriyorduk. Bu kutsal anı bozmamak adına gülümsedim. Geri sayım yapılırken Mr.Amsterdam'la telefondaydım. Lanet adama hala yol tarif ediyordum.


 Sayesinde 2011'e tanımadığım birçok çömezin yanında ve telefonda yol tarif ederken girdim. Bunlardan çıkacak sonuç...2011'im yine daldan dala fakat farklı olarak kendimden yaşça küçük çıtırlara takılmamla geçecek. Buna ilaveten telefonla çok sık konuşacağım ve birilerine sürekli yol yordam öğretmeye mi çalışacağım? İğrenç, tek kelimeyle: iğrenç.


 Geldiğinde çok fazla kızamadım ona, ehliyetini kaptırdığı için siniri bozuktu zaten. Ama her nasılsa gülmeye devam ediyordu. Benim canıma minnet. Başkası olsa senin yüzünden 6 ay ehliyetim olmayacak diye üsteleyebilirdi, çünkü gelip beni almasını özellikle istemiştim. O yüzden laf etmediği için kendimi şanslı saydım ve yol boyunca çevirdiğimiz geyiklerle kahkahalar eşliğinde arkadaşının evine vardık.


 Üç katlı, bahçe içinde, büyük bir villaydı. İçeride çılgın birşeylerin döndüğü her halinden belliydi. Kapıdan girmeden önce bir an tereddüt ettysem de artık çok geçti farkındaydım. Ev sahibinin bizi kapıda karşılayıp içeri doğru çekmesiyle bu çılgınlığa zoraki bir adım atmış bulundum.


 İçerisi oldukça kalabalıktı. Nereden bakarsan bak kızlı erkekli 50 kişi vardı. Kimi gay, kimi erasmuslu, kimi biseksüel falan. Hepsinin ortak noktasıysa o gece oradan sex yapmadan ayrılmama arzusunda oluşlarıydı.Gözlemleyecek pek çok cins insan mevcuttu.


Mr.Amsterdam beklemediğim bir şekilde benimle oldukça ilgiliydi. Hiç yalnız bırakmıyor, kendimi rahat hissetmem için elinden geleni yapıyordu. Görüşmediğimiz 2 sene içerisinde biraz daha insansı davranmayı öğrenmiş gibiydi. Elimize içecek birşeyler alıp bir süre ortalıkta dolaştık. Ona buna takıldık. Beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. Fondip yarışı yapanlar, orda burda yiyişenler, votkalı jöleleri sömürenler (ki o jöleler daha sonra benim midemi inanılmaz bulandıracaktı) , sigara saranlar, içenler ve dahası...


 Bir saat kadar sonra ortama çoktan alışmıştım. Yapacak fazla birşey yoktu zaten. Şeytana uyup gelmiştim bir kere, sabaha kadar buradaydım ve keyif almaya bakmalıydım. Tabi bu benim bahsettiğim keyif mankafa Mr.Amsterdam'ın az sonra sarfedeceği "Yukarı çıkalım, sevişelim biraz." cümlesinden bihaber şekilde alınmayı düşünülmüştü. 2 sene önce olsa bayıla bayıla okey derdim ama, o an şöyle yan gözle bir baktım da. Yok be güzelim, daha nötr olamazdım sana karşı. Sevişelim dediğinde içimde en ufak bir kıpırtı bile olmamıştı.


"E iyi tamam." dedim yine de.Dedim işte...içim inanılmaz istemese de dedim. Çünkü kırgınım. Çünkü kızgınım. Çünkü Lee buraya gelmeden bikaç saat önce içimi yine karmakarışık edip beni öylece kendimle bıraktı. Tamam, abartmayayım. Beni kendimle bıraktı diyemem. Mesajlarına cevap vermemeyi seçen bendim. Ama öyle olmalıydı. Artık ondan kesin olarak kurtulmalıyım yoksa ben bu işin içinden çıkamayacak, çok çok fazla yara alacağım.


 Ona onu istemediğimi, çünkü artık yanımda sevgilim diyebileceğim bir adam istediğimi anlattım. Dolayısıyla onu tekrar görmek istemediğimi ve mesajlarını bu yüzden yanıtsız bıraktığımı da söyledim. Bana kalkıp bir hafta önce ona kurduğum çocukça bir cümlenin hesabını sordu. "Çünkü o kadar gerizekalısın ki seni sevdiğimi bile anlayamadın!" dedim... ve sonra bana iplerden bahsetmeye başladı. Götüne girsin o ipler. Al başına çal! Al yatağına oyuncağın edeceğin kızları bağlayıp fantezilerini süsle! Ya da al kendini ordan biyerden asıp sallandır. Bak beni en çok huzura erdirecek olan bu sonuncusu oldu. Farkındaymış onu sevdiğimin ama bunu söylememeliymişim. İpleri onun eline vermemeliymişim. Üzerime düşmesini sağlamalıymışım. Pardon kaç yaşındasın? Hayır çünkü bir an için hala ortaokulda olup olmadığımdan şüphelendim de.


 Bu cümleleri bana kurmaya nasıl yüzü olduğunu anlamış değilim. Evet biraz yaramazdı, muzırdı ama yine de bu kadar çocukça bir mantaliteye sahip olduğunu hiç düşünmezdim.


 Ben onları geçeli çok oldu güzelim. İp mip umrumda değil. Al hepsi senin olsun. Ben sadece yanında mutlu olabileceğim birini istiyorum.


 Oyun, entrika falan değil...saf bir ilişki istiyorum. Ben zaten bu yorucu tempodan kaçıyorum. Ama anlaşılan senin oyun çağın hala geçmemiş.


 Bir erkeğin olgunlaşması neden bu kadar zor tanrım! Neden onları bu şekilde yarattın? Ömürleri boyunca bize muhtaç kalsınlar diye mi? Öyleyse planın fena sayılmaz. Ama peki diğer yandan çektiğimiz çile reva mı?


 Bir süre sonra mesajlarına cevap vermeyi kestim. Öyle yapmalıydım. Öyle yapmalıyım. Görüşmemeliyim. Bu kez kendime söz geçirebilmeliyim; kendi iyiliğim için.


 Herneyse...Mr.Amsterdam'la yukarı çıkıp kendimize boş ve sote bir yer ararken...çok geçmeden bulduk. Odalardan biri boşalmıştı. Girip arkamızdan kapıyı kapadık. Kapadık kapamasına ama kapının kilidi yoktu. Arkasına gelişigüzel bir komodin dayadık. Ama maalesef o komodinin de tekerlekli olduğunu birkaç dakika sonra acı bir tecrübeyle öğrenecektik.


 Bu bir güzel yatağa attı beni. Parça parça soydu, elbisemi sıyırdı. Sonra durdu bir an. Ben olan bitenin çok iyi farkındaydım ama onun farketmesi biraz zaman almıştı. "Nee??" dedi.
 "Ne?" dedim anlamazlıktan gelerek.
"Niye öpmüyosun beni?" dedi.
"Niye öpiym ki?" dedim.  Benden böyle bir tepki beklemiyordu. O hala 2 sene önceki ondan hoşlandığım günlerde kalmıştı anlaşılan. Onun için geldiğimi falan sanıyordu. Benimse eşlik ederken tek niyetim yeni yıla deli gibi eğlenen insanların olduğu bir ortamda girmekti.
"Sen iyi misin?" diye sordu.
"İyiyim ama yapamicam." dedim ve gülmeye başladım. Sinirden kahkaha atıyordum hatta.
"Oha neden?" dedi.
Cevabı basitti... "Çünkü aklımda başkası var.Ben birini seviyorum."  gülmeye devam ediyordum. Ona dedimki: "Eğer istiyorsan...sen keyfine bak, problem değil. Erkeksin nihayetinde, seni böyle yüzüstü bırakmak ayıp kaçar şimdi."
Yapamayacağını, bu halde içinin rahat etmeyeceğini gayet iyi biliyordum. Şimdiden triplere girmişti. "Oha yani bidakika sen beni şu an yalnızca penis olarak görüyorsun.Ben bir birey değilim yani penisim?"
Bingo! Tam da öylesin adamım. İnan hiç de umrumda değilsin. :)
Bunu bu kadar içerleyeceğini düşünmemiştim aslında. Ona hiçbir şekilde elektirik almadığım bir insanla birlikte olmaktan gram zevk almayacağımı, isterse devam edebileceğini ama benim şimdiden otomatiğe bağlayacağımı ve tepkisiz kalacağımı söylediğimde suratı bir kez daha değişti.
Bu sırada açık olan balkon kapısının önünden sürekli çiftler geçiyordu.Üçüncü katta olmamıza rağmen nasıl olup da ordan burdan insan türediğini anlayamasam da gelip geçenlere yalnızca gülüyor, tepki vermiyordum. Çünkü fena sarhoştu ve fena kafaydı bu insanlar, muhtemelen bizi farketmiyorlardı bile.
Mr.Amsterdam büyük bir hayal kırıklığıyla üstümden kalktı. Çişi gelmişti. O an odadan çıkamayacağı için pratik bir çözüm ürettim ve git balkondan sal dedim.


 O balkonda anadan doğma bir sağa bir sola koştururken ben yarı çıplak halde gözlerimi tavana dikmiş yatar pozisyonda düşünüyordum. Ne mi düşünüyordum... kendime neden eziyet ettiğimi olabilir mesela. Sırf sinirlendiğim, kırıldığım için hala Lee'ye düşündüğüm, onu istediğim halde kendimi neden burda olmaya zorladığımı da olabilir. Ben bu derin düşüncelere dalmışken önünde tekerlekli komodin dayalı kapının hızla açılmasıyla kendime geldim ve panik halinde yerimden sıçrayıp kapıya yapıştım. Ama maalesef çok geç...


 Gecenin ilerleyen saatlerinde bu arsızca odaya dalan arkadaşla itişip kakışmalarımız, sinir bozukluğu halindeki dalaşmalarımız sürecektir :) 


 Mr.Amsterdam işini halledip balkondan odaya geri girdiğinde beni kapıya yapışmış kahkahalar atarken bulmuştu. O kadar sinirim bozuk ama kafam da o kadar iyiydi ki gülmekten başka birşey yapamıyordum. Zaten sorarım size sonradan hang over senaryosuna dönecek olan bir evde ortama ayak uydurmaktan daha iyi bir alternatifiniz var mıdır ki? İki deli misali yarı çıplak halde dakikalarca kahkahalar attık. Balkondaki çiftlerin odaya dalmalarıyla daha da artıyordu kahkahaların şiddeti. Bir süre sonra kendimize gelip üstümüze başımıza çeki düzen verdk...olabildiğince. Şimdi sıra odadan çıkma faslına gelmişti. "Hayır! Hayır önden ben çıkmayacağım!" diye haykırıyordum beni tüm gücüyle kapıya doğru itiştirmesine rağmen bi yandan gülmeye devam ederek. Maalesef kapıda azmış ve bir an önce sıralarının gelmesini bekleyen sabırsız bir kuyruk vardı. Bu kuyruk az sonra benim Mr.Amsterdam tarafından kapıdan dışarı fırlatılmamla az önce bizim içeride attığımız kahkahaların 5 katına boğulmuştu. "Hayır!" dedim..."Hayır sandığınız gibi değil!" :) 


 Ayaküstü bir ton laf edip dalga geçtiler. Ben yorum yapmak istemedim alınmasın herkesin ortasında rencide olmasın diye ama bu rahat haline hastayım Mr.Amsterdam'ın... "Abi yok ya başkasını seviyomuş bu, yapmıyo!" diye lafı yapıştırdı :) iyice ortamın maskarası, gecenin favori çifti olmuştuk. Çocuğa hakaretler edip,yerden yere vuruyor sonra millet onunla dalga geçince "Ama olsun öyle demeyin, iyi bi insan seviyorum yine de." diyip tesellivari kucaklamalar veriyordum. Yaptığım tüm acımasız açıklamalara rağmen bana tavır almaması ve eğlenmeye devam etmesi beni gerçekten mutlu etmişti. Çünkü gece boyunca kimsenin suratını çekmek istemiyordum.


 Aşağı indikten sonra da gayet birlikte eğlenmeye devam ediyorduk. O gece onunla birşey yaşamayacağımı çok iyi biliyordu artık. "Gel sevişecek birini bulalım." dediğinde onu ciddiye almayacağımı ama ortamdan ve karakterimden dolayı o an geyiğe vurup okey diyeceğimi de biliyor olmalıydı ki...dedi ve ben de okey dedim :) Kolkola girip kalabalığın içinde dolaşarak kendimize bir kurban aramaya başladık. Nihayet birinde hemfikir olabilmiştik. Tek başına mutfak tezgahına dayanmış ve garip bir içki yudumlayan az biraz garip bir kızdı bu. Ben erkek olsam yüzüne bakmazdım ama o an beni bağlamıyordu. Benim olayım yalnızca eğlenceydi ne de olsa. 


 Bir anda kızın yanında bittik."Seni seçtik biz!" dedim sanki kız büyük ödülü kazanmışcasına.
 Afalladı bir an. "Ne için?" diye sordu.
"Sevişmek için." dedim kendimden gayet emin ama için için gülerek.
"Evet." diye onayladı Mr.Amsterdam. "Sıkıldık biz.Yukarı çıkıp sevişmek istiyoruz. Sen de gel hadi."
Kız şaşkın gözlerle bize bakıyordu.
"Hayır abi ya!" dedim sitemkar bir ses tıonuyla Mr.Amsterdam'a dönüp ... "Sen söyleyince taşşak geçiyo gibi oluyo! Bak inanmadı kız."
"Dimi ya of. Ben söyleyince niye inandırıcı olmuyo. Of tamam sen söyle." dedi gülerek ve göz kırparak.
Tekrar döndüm kıza. Hala büyük bir şaşkınlıkla süzüyordu bizi. "Tamam hadi sevişiyoruz.Hadi bizle yukarı gel. Ciddiyiz...biz ve sen, ne dersin?"
Kız şoklardan şok beğenip girmekle meşguldü o an. Yavrum ya ben kendimi bu ortama ait hissetmezken sen nerden düştün bu cehenneme.En azından ben yiyip içip sıçma ve geyik kısmını kıvırıyorum :) Çok acıdım o an, onu alıp ordan evine kadar götüresim hatta yatağına yatırıp uyuyana kadar başında bekliyesim geldi.
Kekeleyerek "Siz nasıl bir çiftsiniz anlayamadımki." dedi.
"Of ne var bu kadar büyütecek alt tarafı biraz öpüşüp yiyişip hoş vakit geçireceğiz." dedi Mr.Amsterdam sabırsızca.
Lafa atladım dayanamayıp. "Bak işte ben dedim sana kız kafası böyle çalışır.Biz elektrik almadığımız biriyle birlikte olmayız.Yanlış mıyım?"
Kız gülümsedi.Ondan yana çıkınca biraz daha güvende hissetti herhalde kuş yaa :) "Tabi yani kız olmak biraz daha farklı." dedi benim cümlemi onaylar halde.
"Oha nasıl yaa! Niye bu gece kimse benden elektirik almıyor!?" dedi Mr.Amsterdam, işte şimdi durumu içerler bi hali vardı.
Kız bu yemi yutmuş olacak kı çevir kazı yanmasın olayına girdi yine kem küm ederek. "Yok yani öyle değil aslında ama ben daha önce hiç bi kızla sevişmedim de ondan işte falan..." 
"Haaaa..." dedim "Şimdi anlaşıldı niye bu kadar nazlandığın. Tamam bebeğim söylersin olur biter. E ben sizi başbaşa bırakayım madem." diyip Mr.Amsterdam'a gülümsedim ve onları gerçekten başbaşa bırakarak salona yöneldim.


 Yanına takılacak tanıdık bir yüz arıyordum ki bulmaz olaydım o yüzü."Sen var ya seeen!" diye üstüme üstüme geldi bi an. Bu ben yarı çıplakken odaya dalan arsız arkadaşın ta kendisiydi.Bu olaydan bi yarım saat kadar önce yukarı çıkmış makyajımı tazeliyordum.O da tam yanımdaydı. Ben rujumu sürerken bana sürekli sorular soruyordu.Ben de genelde kısa ver ters yanıtlarla kestirip atıyor, o sırada elimdeki aynada kendi yansımamla ilgileniyordum. Bir ara bir sorusuna "Yo hayır benim işim bu zaten." dediğimi hatırlıyorum. Soru neydi şu an gerçekten hatırlamıyorum. Hatta o da hatırlamıyordu. Yalnızca bu vurucu cevabım kalmış aklında. Çünkü o anda tam yanındaki kızla işi bağlayıp kızı odaya atmak üzereymiş ve ben gidip diplerine girerek biraz vaktinden çalmışım. "Bir de kalkıp kızın yanında 'Benim işim bu' diyorsuuuuun, bravo sanaaa! Kız zaten korkmuş zaten zor kandırıyorum. Aferin sanaaaaa!"
:)) Bayağı güldüm bunu duyduğumda. Ardından "Ee nasıldı bari?" dedim..."Eh işte.Fazla çekingen,çok deneyimsiz." falan filan dedi suratını ekşitti. Gülümsedim sadece. Sonra ardından "O değil de, şu anda yarım saat önce birlikte olduğum o kızın mutfakta Mr.Amsterdam'a ayarlamaya çalıştığın kız olması mükemmel bi olay."
İşte o an yeniden kahkahalara boğuldum. "Bilmiyordum gerçekten.Eğer senin için önemliyse hemen gidip bozabilirim." dedim. "Hayr tabiki, o kadar da iyi değildi." dedi ve tekrar suratını buruşturup yanımdan çekti gitti.
Durumlardan anlaşıldığı üzre kimin eli kimin cebinde bir ortamda tek başıma kalakalmıştım.Yan masada muhabbet eden kızlarn sözlerine kulak kabarttığınızda "Acaba bu gece sex yapsam mı? Hangisiyle yapsam ki? Dur birini seçicem şimdi." gibi cümlelerin döndüğü bir ortamdaydım. Mr.Amsterdam dışında kimseyi doğru dürüst tanımayışım biraz tedirgin olmama sebep olsa da birkaç kızla ve bir gayle kolayca muhabbet kurmayı başarmış, bir süre onlarla takılmıştım. Bir ara kızlardan biriyle mutfağa tıkınmaya gittiğimde Mr.Amsterdam'la ona ayarlamaya çalıştığım kızı hararetli bir şekilde birbirleriyle siyaset tartışırken bulmam yine vidalarımı gevşetmişti. "Abi ben sizi sevişin diye başbaşa bıraktım bu kafadayken CHP-AKP muhabbetleriyle birbirinizi yiyin diye değil." dedim ama demez olaydım, ikisi de birbirinden öyle irrite olmuş ki o an beni susturup kendi fikirlerini savunmaya devam ettiler. Yalnız onunla olmasa da Mr.Amsterdam'ın bir ara ortalıktan uzunca bir süre kaybolmasından ve tıkınırken yanımda olan hatta kanka moduna girdiğimiz kızın sabah benim yüzüme bakmaya utanmasından anladığım kadarıyla o zaman zarfı içinde birlikte yukarda herhangi biryerdelerdi :) 


 Ben nerde miydim? Bulduğum boş koltuklarda sızmakla... sürekli benimle foto çektirmeye çalışan erasmuslu çocuktan kaçmakla ve popomu azmış gençlikten korumaya çalışmakla meşguldüm.O sırada hayatıma giren partinin iyilik meleği konseptli adamıysa onca cıvıklığın arasında kendine has mesafesiyle beni benden aldı. Bu kadar dejenere olmuş bir ortamda bu kadar iyi olması, bana yukarıda uyumayı isteyip istemeyeceğimi, üşüyüp üşümediğimi, midemin nasıl olduğunu, herhangi bir isteğimin olup olmadığını sorarken bunları bana yavşamak için değil de gerçekten içinden gelerek sorması ve bunun her halinden belli olması beni öyle mutlu etti ki...tanrım dedim...şu ortamda benden başka bir insan daha var.Hatta insan değil...o bir melek! Hatta öyle sempatik ki, Supernatural'daki Castiel bile olabilir :P Sabaha karşı uyumaya çalıştığım koltuğa gelip çullanarak beni uykumdan eden Mr.Amsterdam'dan sonra bile yardımıma koştu bu Castiel. Kendi koltuğunu ve örtüsünü verdi bana. Birkaç saat sonra uyandığımda çay bile verdi. Mr.Amsterdam uyandıktan sonraysa bütün iletişimimiz kesildi. Oradaki herkes aramızda geyikten başka hiçbirşey dönmediğini bilse de yakın arkadaş oldukları için kimsenin uluorta birbirine yavşama durumu olmuyordu zaten. Onunla hatırladığım son diyaloğumuz sabah evden çıkmak için üzerimi giyindiğimde "Üstündeki çok güzelmiş, çok yakışmış." demesi ve benim teşekkür etmemdi. Giderken Hoşçakal bile demedim. Demedim, çünkü böylesi her zaman daha iyidir, "Neden demedi?" sorusunu sordurur insana ve düşünmeyeceği varsa da düşündürür.


Peki az önce Castiel'la liseden bir ortak arkadaşım olduğunu öğrenmem bir şans mı acaba?Ve arkadaşımın Castiel'in normalde Amerika'da yaşarken şu an istanbul'da olduğunu benden öğrenmesi, arayıp randevu ayarlaması ve beni de davet etmesi bir şans mı?


 Bilmiyorum. Tek bildiğim dün gecenin benim için tek artısının Castiel gibi meleğimsi bir adamla tanışmış olmam olduğu.


 Şimdiiiiiiiiiii... hala geceden kalma olduğumu düşünürsek. Gidip uyumamın tam vaktidir öyleyse.


 Tekrar Mutlu Yıllar! :)







0 yorum:

Yorum Gönder