10 Aralık 2010 Cuma

Beni Ölümüne Korkutan Adam...



Hardcandy ve Kevin, oturdukları cafenin masasında duran ikea kandilinin yaydığı ısıyla ellerini ısıtıyorlardır. Kevin çaktırmadan HardCandy’nin de kandilin üzerinde duran ellerini okşuyordur ve HardCandy zevkten dört köşe olsa da utancından renk vermiyordur…





HardCandy: -Bu kandilden bende de var; yatakodamda. Ama ben içine kırmızı mum koyuyorum. Böylece yaydığı ışık daha loş ve daha güzel oluyor.

Kevin: -Öyle mi? Gerçekten görmeyi çok isterim.

HardCandy: -Tabiki, neden olmasın. İçine kırmızı bir mum daha koyar ve bidahaki buluşmamıza onu da getiririm.

:))    Böyle muzır bir adama verilecek bundan güzel bir cevap olamazdı herhalde o an…

 O'na Hard Candy'nin Erkekleri - Volume 4 demeye dilim varmıyor... tamam onu volume 4 olarak kabul edebiliriz ama başlık bu olmamalı, en azından bu farkı hakediyor. Çünkü hayatıma girişi oldukça sıradan ve bir o kadar da sıradışıydı. Yalnızca aklımdan geçişiyle bile beni gülümsetebilen bir adam o. Kevin olsun mu adı? Acaba kendisi Kevin Zegers'a ikizi kadar benzediğinin farkında mıdır...en az onun kadar seksi bir gülüşü olduğunun farkında mıdır? O madasa karşılıklı oturduğumuz saatler boyunca ona tek bir iltifat edip biyerlerini kaldırmamak için kendimi ne derece kasıp ne denli zevzekçe espriler yaptığımın da farkında mıdır?

 :) Hayır bence değildir. Ya da farkında değil gibi davranacak kadar mütevazidir ki bu ikinci şık çok olası. Son zamanlarda tanıdığım en düzgün insanlardan biri Kevin. Beni çok kısa zamanda çok iyi gözlemler yaparak çok çok iyi tanıyan biri o. “Çok çapkınsın sen, bir ben olamadım şöyle.” derken muzırca gözlerinin içi gülen bir adam o. Bugüne dek renkli gözlü insanları boş bakışları nedeniyle soğuk bulurken, mavi gözleriyle bana attığı bir bakışla içimi inanılmaz ısıtan bir adam.… Yaptığı türlü çılgınlıklarla, ruh ikizi diye bir şey gerçekten varsa, benimki o olabilir mi diye beni düşündüren bir adam. Yanında hiç olmadığım kadar enerjik olduğum, kendim olduğum, doğal olduğum bir adam... beni, yalnızca varlığıyla yaydığı enerji sayesinde mutlu eden bir adam o. Kimbilir belki vaktim olsa, çok az tanımama rağmen sayfalarca yazabileceğim bir adam… bana kendimi, fikrimi, cismimi şaşırtıp yoksa onca zaman sonra yeniden aşık mı oluyorum dedirten adam. Kısacası şu an beni ölümüne korkutan adam.

 Tanışmamız öylesine tesadüfi ki, hatta öyle sıradan ki… bu noktaya gelebileceği aklımın ucundan geçmezdi. Geçenlerde Betty Boop ve Arabic Girl ile bende kaldığımız bir vize günü sınava koştururken kapıda bir arkadaşımıza rastladık. Kendisi bölüm temsilciğine adaylığını koymuştu. Ayaküstü biraz muhabbet edip bizden oy istedi. O sırada yanında esmer bir çocuk vardı. Bana o kadar dikkatli baktı ki sınıfa girerken dönüp tekrar tekrar bakma ihtiyacı duydum. Hoş biriydi ama onu daha önce gördüğümü sanmıyordum. Sınavdan sonraki gece saat 2-3 sularında aklıma geldi bu esemer yakışıklı. Eğer bölüm temsilciliğine adaylığını koyan arkadaşımı Facebook’tan bulursam, belki arkadaş listesinden onun da kim olduğunu çıkarabilirim diye düşündüm ve gece gece bizim bölümden ne kadar arkadaşım varsa hepsinin listesinde bölüm temsilciğine adaylığını koyan arkadaşımın ismini arattım. Ama yalnızca ismini, soyismini bilmiyordum. Ortak arkadaşlardan mutlaka çıkar diye düşünüyordum. Sonuç olumsuzdu. Onu bulamamıştım, anlaşılan arkadaşımız Facebook kullanmıyordu. Tabi bu sırada yalnızca ismiyle onu ararken birçok adaşının profilini gezmek zorunda kaldım acaba bu o mudur diye. Bir tanesi öyle tatlı geldi ki bir an, profilinden çıkmak istemedim. Fotoğraflarına bakmaktan kendimi alamadım. Son derece sevimli görünen biriydi. Eğlenceli pozları, insanı cezbeden bi şirinliği vardı. Hem çekici hem de çok tatlı bir adamdı. Bazı pozları Hugh Grant’ı andırıyordu bile diyebilirim. Biraz düşündükten sonra kendi kendime gülümsedim, “Hep erkekler mi beni ekleyecek! Al işte şimdi ben de bir erkeği ekliyorum!” dedim ve talep gönderdim. Onunla ilgili son olarak ‘Sevimli ve zararsız’ olduğunu düşündüğümü hatırlıyordum.

  Ertesi gün okulda fazla ortak dersimiz olmamasına rağmen tesadüfen o arkadaşa tekrar rastladım; hani şu bölüm temsilciliğine adaylığını koyana. “Baksana…” dedim “…hani dün biz sınava girmeden önce yanında esmer, orta boylu bir arkadaşın vardı, kimdi o?”
 Biraz düşündükten sonra kimden bahsettiğimi anladı ve adını söyledi. “Ha evet işte o. Peki soyadı ne?” diye sordum.
 Bana alay edercesine bir tavırla güldü, önce soyadını ne yapacağımı sordu sonra benim cevap vermeme fırsat bırakmadan onun Facebook kullanmadığını söyledi.
 Çok utandım tabi o an. Düşünün bir…bu duruma en klişe kıvırma şekli ne olabilir?
“Ha yok ondan değil. Ben onu tanıyorum da o yüzden sormuştum. Bir türlü nerden tanıdığımı çıkaramadım.” dedim panik halinde.
 Temsilci adayı arkadaş tekrar gülüp esmer arkadaşının soyadını da söyledi. Peki şimdi olaya gelin! Soyadını söyler söylemez ben bu çocuğu gerçekten tanıdığımı fark ettim! Geçen yılki bir seminerde tanışmıştık. Okuldaki bir klübe aktif olarak üyeydi ve klüplerindeki hemen hemen bütün üyeler alenen bana yazıyordu. Ben aralarından o çocuğa bir şans vermek istemiştim ama sonradan öğrendiğim kadarıyla bir sevgilisi vardı. Bunu öğrenince onunla konuşmayı kesmiştim. Kızmıştım hatta bunu benden saklayıp benimle ilgilenmesine. Aynı hataya ikinci kez aptal gibi düşmüştüm. İkinci kez sevgilisi olan bu adamı beğenmiştim ve kendime kızdım. Kendime kızmamın tek sebebiyse hafızamın bu konudaki zayıflığıydı. Daha fazla deniz ürünü yemeliyim sanırım diye düşündüm ve oradan uzaklaşıp dersime girdim.

 Akşam eve döndüğümde, ev arkadaşım sevgilisiyle dışarıdaydı. Yalnızdım, tv karşısında kucağımda laptop oturmuştum her zamanki gibi. Facebook’u açtığımda inboxımda birkaç yeni mesaj olduğunu gördüm. Biri dün geceki arama çalışmalarım sırasında şans eseri bulduğum, hoşuma gittiği için eklediğim o tatlı adamdan gelmişti; yani Kevin’dan. Hatta üst üste iki mesaj atmıştı. Beni biyerlerden tanıdığını ama çıkaramadığını söylüyordu. Dedim ya işte en klişe yalan! Güldüm geçtim önce, aldırmadım. Mutfağa gidip kendime yiyecek bir şeyler aldım ve geri gelip yerime tekrar yerleştim. Kevin’in mesajına o günün üzerimdeki tüm sinir bozukluğuyla saçmalayarak uzun bir cevap verdim. O kadar canım sıkılmıştı ki aynı adamı nasıl ikinci kez beğenip sevgilisi oluşunu ve hatta bunu geçmişte benden gizleyişini hatırlayamayışıma…mesajda tüm bu olanları ve onu nasıl bulup eklediğimi anlattım. Bütün bu olaylar arasındaki komik bağlantılardan bahsettim. Kısa sürede seri bir şekilde mesajlaşmaya başlamıştık, kendimizden bahsetmeye başlamıştık. Onunla konuşmak keyifliydi.

 Kevin özel bir üniversiteden bu yıl mezun oluyor, birkaç dersi kalmış. Ama okuduğu bölümle alakalı bir şey yapmak yerine içindeki tutkuya kulak verip oyunculuğu seçmiş. Profesyonel anlamda oyunculuk eğitimi almış ve şu an yeni başlayan bir diziyle televizyon dünyasına ilk adımını başarılı bir şekilde atmış bulunmakta. Geçen gece izledim ilk bölümünü, dizide de gerçekte olduğu kadar sevimli ve çekiciydi. Bir erkek nasıl hem sevimli hem yakışıklı olabilir? Hayır, çünkü genelde biz onları sevimliler ve yakışıklılar olarak genelleriz. Bu tip istisnalar zaman zaman karşımıza çıkacak demekki.

 Şansa bakın ki dizide Kevin’in partneri olan kızcağız, benim eski sevgililerimden birinin pek bir yakın arkadaşı. Hatta kankalarından biri diyelim biz şuna. Şimdi gelecek bölümlerde bunlar yakınlaşır kesin! Kesin öpüşürler falan :(
 Kızın gerçek hayattaki sevgilisi bir zamanlar onu benimle aldatmıştı. “Yapmayalım. Yazık. Ayıp. Olmaz öyle şey.” dediysem de dinletememiştim. Sonra da o adam ayaklarıma kapanıp ne olur sevgilime söyleme diye saatlerce yalvarmıştı bana. Oysaki benim zaten asla söylemek gibi bir niyetim olmamıştı. İçten içe aldığım bir intikamdı bu sadece. Çünkü o kız beni eski sevgilimi terk ettiğim için onun tek bir lafıyla jüriliğini yaptığı bir yarışmadan elemişti, kankalar ya hani o kadar da bağlılar birbirlerine sözde. Madem öyle işte böyle dedim ben de sevgilisi benimle olmak için can atarken. Sonuna kadar çatır çatır çıkardım acısını. Onun bilmesine gerek yok. Hatta bilmemesi bana daha büyük bir haz verimiştir hep. Aptal yerine konması hoşuma gitmiştir bana bir olup yaptıkları yamuktan sonra.
 Şimdiyse aklımı kurcalayan soru “Ya Kevin’la gerçekten, dizi haricinde de yakınlaşırlarsa? Ya ben kıskançlıktan çatlarsam? Ne olacak bu halim? Yüreğim kaldırmaz, izleyemem yakında ben o diziyi.”
 Şu an tek avuntum Kevin’in onu pek de beğenmediğini bilmek herhalde. Onu fazla çocuksu, fazla mıymıntı buluyormuş. En yakın arkadaşlarımdan biri olan Bukalemun da hep öyle derdi. O da o kızın başka bir arkadaşıyla çıkıyordu bir zamanlar, hatta beni o grubun içine sokan da Bukalemun’du. Sonra ikimiz de terk edip gittik işte adamları tek tek. Bukalemun da o kız için hep ağlak suratlı der durur. Annem beğenir kızı, duru bir güzelliği vardır gerçekten. Ben de güzel olduğunu söyleyebilirim. Birbirmize çok benzediğimizi söylerler hep. Ama hayır, bence ben ondan daha güzelim. Daha albeniliyim, daha çekiciyim. İtirazı olan? Kendi sevgilisi bile bunları söylediyse fazla söze gerek yok zaten.

 Herneyse…Kevin’a geri dönelim. Ben bu adamı çok sevdim. Gerçekten çok sevdim ve çok daha fazla sevmekten çok çok korkuyorum.

 Facebooktaki seri mesajlarımızın ardından Kevin benimle buluşmak istediğini, bütün gün evde çok sıkıldığını ve çok eğlenceli birine benzediğimi söyledi.
 Ben birkaç saat sonra ilişkimizi değerlendirmek adına Lee ile buluşacaktım. Tesadüfe bakın ki Lee ile Kevin aynı semtte oturuyordu. “Olur.” dedim Kevin’in teklifine, bu durum işime gelmişti. Ben de sıkılıyordum ve Lee ile buluşmama daha saatler vardı. Bir yabancıyla biraz laflamanın ne gibi bir zararı olabilirdi ki…sevimli ve zararsız bir yabancı…

 Gerçekten oraya gidip onunla buluşana ve o beni çok mutlu eden birkaç saati geçirene kadar aklımda yaramaz en ufak bir fikir yoktu. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama genelde oraya buraya fink atmaktan yorulup, insanlarla buluştuğumda pili bitik, son derece uyuşuk olan ben, onun yanındayken bir enerji patlaması yaşıyordum. Daha onu gördüğüm ilk anda bir senaryo yazıp oynamaya başladım hatta…elimdeki ev anahtarını sallayarak, onu cafenin kapısında karşılarken “Geciktiniz Bay Kevin. Beni ajanstan gönderdiler. Yalnız ufak bir sorun var. Ödeme için işten sonra demişsiniz, ben işten önce ve keş alıyorum. Kusura bakmayın, prensip meselesi. Size uyarsa odamız hazır.” dedim.

 Kevin bir önünde sallanan anahtara, bir de bana bakıp afallayarak güldü. Söylediği ilk şey, “Sen oyuncu olsana.” oldu. Güldüm sadece. İyi oynarım ben. Asıl sahne burası ve hayatta iyi oynarım. Çok hata yaparım ama şanslıyımdır, iyi kıvırırım. E bizim de bir takım oyunculuk eğitimimiz var elbet geçmişten doğru, oynadığımız klipler reklamlar var şimdi oralarını karıştırmayalım :)

 Lee ile buluşma saatimizin gelmesini beklerken Kevin’la zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Gözlerimden gözlerini ayırmıyor bense bakmaya utanıyordum. İçimden hiperaktif bir HardCandy çıkmıştı birden bire, yerimde duramıyor, kalbimin pıtır pıtır attığını hissediyordum.

 Ayrılma vakti geldiğinde, içimden bir parçayı Kevin’la bırakmıştım sanki. Aklımın, ruhumun, kalbimin yarısı orda kalmış ve Lee’nin yanına öyle gelmiş gibiydim. Zaten Lee’yle de çok uzun sürmedi randevumuz. Ben o haldeyken ters giden bir şeyler olduğunu anladı. Aramızdaki ilişkinin adını koyalım istiyordu ama benim yaşadığım bu kafa karışıklığını sezince üzerime gelmek istemedi. Benden sadece hemen karar vermememi, biraz düşünmemi istedi ve çok geçmeden beni ilk gelen taksiye bindirdi.

 İşte şimdi kafam gerçekten karışık. Ne yapmalı, ne tarafa gitmeli bilmiyorum. Kime daha yakın hissettiğimi bilmiyorum. Nasıl karar vereceğimi bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şeyler var yine de…acele etmeme gerek yok öncelikle. Kimse biryere kaçmıyor ve aslında her şey bana bağlı. Tek karar verecek olan benim aslında, onlar değil. Bütün hikayeyi ben yazıyorum aslında, onlar sadece oynuyor ve ben bu hikayeyi hızla değil, sindire sindire yazmak istiyorum. En okunur şekilde en sürükleyicisi nasıl olacaksa işte tam öyle yazmak istiyorum. En çok hangisinin gideri varsa başrole onu koymak istiyorum.
 Ve şimdi her şeyi bir kenara bırakıp güzel bir uyku çekmeye gidiyorum.




0 yorum:

Yorum Gönder