9 Aralık 2010 Perşembe

Hard Candy'nin Erkekleri - Volume 3




 Başından beri arada adı geçen şu Lee'yi anlatmanın vakti de geldi sanırım. O'nun adı Lee, çünkü siyah havalı ve karışık, uçuş uçuş görünümlü saçları bana küçükken komşunun oğluyla playstationda bayıla bayıla oynadığım tekken oyunundan bir karakteri hatırlatıyor. Bruce Lee model alınarak oluşturulmuş Marshall Law adlı dövüşçü. Ama ben bu karakteri hep Lee olarak anıp durdum yıllarca. Favorimdi, çok severdim, çok karizma bulurdum kendisini. O oyunda sevdiğim bir de kaplan kafalı adamla turuncu bir crocodile vardı ama çok şükür onlara benzettiğim kimse girmedi hayatıma.



Şimdi yalan söylemeyeceğim. Bunu Lee'ye de hiç itiraf etmedim şimdiye dek ama onun beni ilk farkettiği yer ortak arkadaşlarımızla yediğimiz bir yemekmiş. Bunu ben de hatırlıyorum. Lee masanın bir ucunda, bense diğer ucundaydım. Hiç konuşmuyor, masadaki hiçbir sohbete katılmıyordu. Tam anlamıyla yakışıklı, gizemli bir yabancıydı. Fazla soğuktu, bu nedenle fazla cezbediciydi. İçimden ona yaklaşmak geçiyordu ama o zamanlar şimdiki kadar yırtık ve cesur değildim. Bu yemek gerçekten çok uzun zaman önce yenmişti. Lee benim dikkatimiyse bu yemekten bir hafta kadar önce çekmişti ilk kez. Yine o ortak arkadaşlarımızla okulun bahçesinde ders arası ayaküstü bir muhabbet sırasında.

Adam uzun boylu bir kere...hem de öyle böyle değil, bildiğin uzun. Yanlış hatırlamıyorsam 1.96 olmalı boyu. Sonra esmer...teni esmer,saçı esmer, kaşı, gözü siyah...bunlar benim için onu çekici yapan önemli etkenlerden. Ayrıca saçlarına bitiyorum, bunu eminim kendisi de hissediyordur hiçbir zaman söylememiş olsam da elimin sürekli saçlarına gitmesinden. Bir adamın saçı nasıl bu denli yumuşak olabilir...benim saçlarımdan bile daha yumuşak! Giyim tarzı gerçekten çok hoş; hem spor, hem erkeksi. Dün es kaza gözüme çarpan prada kemeri gerçek mi bilmiyorum ki muhtemelen gerçek...gerçekten güzeldi. Ayrıca es kaza diyorum çünkü ben hiçbir zaman maddi noktalara takılan bir insan olmadım hayatım boyunca. Biriyle çıktıktan sonra ilk gördüğüm kız arkadaşım o geceyi ve o adamı anlatmamı istediğinde ilk soru hep "Arabası neydi?" olur ve ben bu soruyu hiçbir zaman cevaplayamamışımdır. Çünkü ne anlarım, ne ilgilenirim. Benim için adam önemlidir, malı mülkü değil. Bazen bu tarz şeylere önem veren kız arkadaşlarıma da özendiğim olur. Belki öyle olsam, onlar gibi olsam şimdiye dek doğru adamı aramak yerine çoktan en zenginlerinden birine tav olmuş, düzenimi kurmuş olurdum kimbilir.

 Bere takardı o zamanlar Lee...bak şimdi hatırlıyorum düşündükçe. O zamanlar çok tarz bereleri vardı. Şimdi takmıyor hiç, neden bilmiyorum. Modası mı geçti, ya da tarz mı değiştirdi... hayatında radikal değişiklikler yaparken gardrobunu da mı yeniledi...

 Siyah güzel gözleri var, anlamlı bakışları var Lee'nin. Büyük bir burnu var, ama bu onu karizmatik yapıyor. Tıpkı Adrien Brody ya da Justin Long'unki gibi. Sevilesi bir insan kendisi. Bir basketbolcudan beklendiği gibi büyük elleri ve büyük ayakları var. Ellerimi tutan iri ellerini seviyorum. Sonra...parfümünü seviyorum.

 Bana yemek yapıyor. Çok usta bir aşçı olmasa da, çok zor menüler seçmese de yapıyor işte. Benim için çabalıyor, bunu seviyorum. Aa... benden güzel omlet yapıyor, bunu da seviyorum. İlk kez yaptığını iddaa etsede bu yalandı biliyorum, beni güldüren ufak yalanlarını da seviyorum. Dün gece bana "Sana şimdiye dek söylediğim tek yalan: Eve gidip hemen ardından buraya geldiğimi söylemek oldu." dedi muzırca. Merakla ve endişeyle suratına baktığımda, o arada ne yapmış olabileceğini düşünürken suratımın aldığı ifade onu ürkütmüş olacak ki çok beklemeden "Çünkü arada spora gittim." dedi ve gülümsedi. Gülümseyişini seviyorum.

 Başta çok ihtimal vermemiştim Lee ile aramda birşeyler olabileceğine. Bu başta kısmı onu ilk farkettiğim ya da onun beni farkettiği zamandan neredeyse 2 sene sonrasına denk geliyor. Evet, birbirimizi 2 sene önce farkedip içimizden acaba olsa nasıl olur diye geçirmişiz ama bunun için niyeyse 2 sene kasıp beklemişiz. Büyük ihtimalle o zamanlar benim sevgilim vardı, onun sevgilisi vardı. Benim yokken onun vardı, onun yokken benim vardı ve benzeri durumlar...

 Bu dönemin başında beni Facebook'tan ekledi. İşin tuhaf kısmıysa o beni eklemeden birkaç gün önce ben ortak arkadaşlarımızın listesinden onu bulup fotoğraflarına şöyle bir bakmış ve 'acaba mı? bi denesem mi?' diye içimden geçirmişken onun sanki bunu hissetmiş gibi beni birkaç gün sonra eklemiş olmasıydı. Büyük bir memnuniyetle arkadaşlık teklifini kabul etmiştim ve online olduğumuz, denk geldiğimiz zamanlarda chat  kısmından birkaç kez konuşmuştuk. Ama her nasılsa brir şekilde bir iletişim kopukluğumuz oluyor, onun tek bir sözü sinirime dokunuyor, bana batıyor ve vazgeçip sinirlenerek internetten çıkıyor ya da mesajlarına cevap vermiyordum. Bu süreç öyle uzun sürdü biz öyle nadiren konuştuk ki benim hiç umudum kalmamıştı. Artık onu hiç düşünmüyordum bile. Bu sırada onun çok yakın arkadaşlarından biri uzun süren ilişkisini yeni bitirmişti ve biz bir şekilde aniden yakınlaşmıştık. Hatta fazla fazla, gereğinden fazla yakınlaşmış, birkaç kez takılmış ve birşeyler yaşamıştık. Daha sonra o, eski sevgilisiyle barıştı ve bir daha da hiç görüşmedik.

 Ben ona son derece iyi niyetimle hep "Bu kadar uzun süren bir ilişki böyle ani bitmez. İki gün sonra dönüp barışırsınız. Sakın ola ki eski sevgiline onu kıskandırmak için benden bahsetmek gibi bir gaflette bulunma, çünkü bu geri dönülmez yaralar açar." demiştim. Çünkü bir kadın, sevgilisini bir başkası için terketmiş olsa da geri döndüğünde asla araya kendinden güzel bir kadının grdiğini öğrenmek istemez, bunu hazmedemez. Ayrıca onunla olmama çevremin vereceği tepkiden çekinip ısrarla sadece ikimizin arasında kalmasını, bunu kimsenin duymamasının gerektiğini söylemiştim. Ama şimdi düşünüyorum da boşa çenemi yoruyormuşum. Aptal adam barışır barışmaz bunu sevgilisine söylemiş olacak ki bir ara iki taraftan da sıkıştırıldığımı hissettim.

 Lee birkaç kez ağzımı yoklamaya çalıştı bu konuyla ilgili. Renk vermedim, anlamamış gibi yaptım. Çok fazla üstelemedi. Bir de o adamın sevgilisinin çok yakın arkadaşı, benim ev arkadaşımın liseden arkadaşıymış. Ev arkadaşım birkaç kez o kızdan bahsedip "Biz bununla birbirimizi hiç sevmeyiz ama şimdi inatla beni çok severmiş gibi mesajlar atıp buluşmak istiyor.Kesin senin hakkında birşeyler öğrenmeye çalışıyorlar." demişti. Hatta kız en son 2 gün önce tekrar mesaj atmış. Çağır eve kopsun dananın kuyruğu diyorum ama ciddiye almıyor beni :) belki de bu yalnızca bir rivayet olarak duyuldu ve Lee de o kız da aslını öğrenmek istedi. Ama bana göre bu hiç de büyütülecek birşey değil, benim için hiçbir önemi ya da anlamı olmayan ufak bir kaçamak, vakit öldürmekten ibaret. Üstelik ikisini koysalar karşıma bu mu Lee mi deseler, eğer ikisini de tanıyor olsaydım yüzlerce kez Lee'yi tercih ederdim bundan şu an adım gibi eminim.

 Şimdi madem Lee bu kadar mükemmel bir adam, neden onunla değilsin diyebilirsiniz. Değil, aslına bakarsanız o kadar da mükemmel değil. Mükemmel olmayan yanı düzeltilebilir düzeyde ama ben düzeldiğine ya da düzeleceğine inanır mıyım güvenir miyim ondan emin değilim.

 Bir ay kadar önce numaramı istedi yine Facebook'tan attığı bir mesajda. Umursamadım çok, verdim öylesine. Sonra telefondan bana sürekli mesaj atmaya başladı. Bu Alvin'le buluştuğum geceye denk geliyordu hemen hemen. Hatta o gece İncir'de Alvin'i beklerken onunla mesajlaşıyordum sıkıntıdan. Daha doğrusu onun yazdıklarına baştansavma saçma cevaplar verip oyalanıyordum çünkü gerçekten ciddiye almıyor, aramızda birşeyler olabileceğine ihtimal vermiyordum. On gün kadar bu yoğunlukta mesajlaştıktan sonra bir gün buluşmak istediğini söyledi.

 İkimizin evi taksiyle on dakikalık mesafedeydi ve ortada biryerde buluştuk. Ummadığım şekilde güzel geçmiş, onunla kahve içmekten beklemediğim kadar keyif almıştım. O soğuk adam, aslında o kadar da soğuk değildi. İstediğinde konuşabiliyordu. Çok da tatlı konuşuyordu üstelik, yaramaz bakışları vardı sözlerini süsleyen. Gerçekten sevilesi bir insandı bunu anlamıştım ve gerçekten etkilenmiştim ondan. Neredeyse on gündür mesajlarına sallamasyon cevaplar verdiğim bu adam beni o an gerçekten etkilemişti.

 Fazla uçarı diyorlardı onun için. Kimseyle düzgün bir ilişki yaşayamaz, hergün farklı bir kızla takılır, hiçbirine önem vermez diyorlardı. Evine giren çıkan kız sayısının haddi hesabı yok diyorlardı. Üstelik birşeyler kullandığını, bu birşeyleri kullanırken fazla abarttığını da söylüyorlardı.

 Bunlar çok gizli şeyler değildi aslında. Onu tanıyan birçok kişi bunu söylüyordu. O da buluşuğumuzda benim bunları herkesten duymuş olacağımı biliyordu. Kendini anlatmaya çalıştı uzun süre. Eskiden böyle olduğunu ama son altı aydır hayatında çok şeyin değiştiğini ve artık eskisi gibi olmadığını anlatmaya çalıştı.

 İkinci buluşmamızda Lee beni kandırmayı çoktan başarmıştı. Bu adama karşı koymak, kendimi uzak tutmak istemiyordum. Birkaç saat birşeyler içip eve döndüğümde hala yanında olmak istediğimi farkettim. O sırada gelen mesajdan onun da aynı şeyi hissettiği çok açıktı. "Keşke bu kadar çabuk ayrılmasaydık."
"Gel öyleyse." dedim. Geldi ve o gece birlikte uyuduk. En tatlı yanı birlikte uyumamıza ve birbirimizden çok fazla hoşlanmamıza rağmen bana en ufak şekilde yanlış bir dokunuşta bulunmamasıydı. Bütün gece yalnızca ellerimi okşamıştı. Bir ara ben dayanamayıp omzuna doğru sokulduğumdaysa benim kadar onun da mutlu olduğunu hissedebiliyordum.

İkinci buluşmamızda bu adam beni evine davet edip bana yemek yaptı. Issız Adam misali kek, börek, çörek yapan adamlardan sakının derim çünkü bu aslında bir bayanı kandırmanın en aleni yollarından biridir.Şaka bir yana, tekrar söylüyorum: bana yemek yapmasını seviyorum.

Üçüncü buluşmamızda ben ona uyumaya gittim iadeyi ziyaret şeklinde.En zorlayıcı yakınlaşmamız o zaman gerçekleşmişti sanıyorum ve ben ona hayır demiştim. Bunun sebebi aslında çok sevgili Betty Boop ve Arabic Girl tarafından taktik yapmaya zorlanışımdı.

 Benim harcım değil bu iş anlayın artık birtanecik dostlarım, ne zaman size uyup taktik yapmaya çalışsam elime yüzüme bulaştırıyorum. Ben, ben olamıyorum o zamanlar, bana yakışmayan bir rolü oynuyorum sanki. Bütün gün görüp dalga geçtiğim o kızlar gibi davranmaya çalışıyorum, gösterip elletmemeye çalışıyorum ki bu bence bu çok çok komik oluyor :) Doğal bir insanım ben, içimden nasıl geliyorsa, ne geliyorsa öyle davranırım. Hissettiklerimi saklamam…çıkarıma ters düşmüyorsa saklamam diyeyim en azından. İçim neyse dışım da odur. Ama Betty Boop’ın tavsiyesine uymaya çalışıp kendimi çektikçe Lee ile aramızdaki ilişkinin
boyutu gittikçe tuhaflaşıyordu. Ben senin bildiğin kızlardan değilim ayağı yapmak bana göre değildi çünkü. Evet bu doğru, ben gerçekten de senin bildiğin kızlardan değilim, olamam…çünkü çok farklıyım. Benden bir tane daha bulursan seni gerçekten tebrik edebilirim. Taktik kızı olmamama, tamamen doğal davranmama ve kısa zamanda samimileşmeye karşı olmamama rağmen vazgeçilmezim. Bir insanı yarım saat içinde kendime aşık edebilir ve bunun için en ufak özel bir çaba harcamam. Etrafımdaki birçok insanın sahip olmak istediği türden biriyim ama maalesef çok fazla sahiplenilmeyi sevmem. Bu nedenle oynuyor gibi görünürüm onlarla, aslında amacım bu olmasa bile…Aslında iyi biri olsam da adım çıkmıştır bir kere…

 Dördüncü buluşmamızdaysa…artık canıma tak etmişti. Zaten gecenin bir vaktiydi. Hafif tartışmıştık ve ben çat kapı dikilmiştim karşısına özledim diye. Taktik maktik hak getire, Allah ne verdiyse :) Uzun zamandır böyle güzelini yaşamamıştım ne yalan söyleyeyim. Üzerine de sıcacık koynunda mutlu, huzurlu bir uyku çekmiştim.

 Peki ya şimdi? diye sorarsanız…hala Lee ile tam olarak birlikte değiliz. Bunun sebebi hem ona hem de kendime güvenemeyişim. Çok olgun bir erkek değil Lee, beni zaptedebilecek potansiyele sahip olup olmadığından emin değilim. Öte yandan ona güvenirsem inanırsam, beni yarı yarı yolda bırakmasından korkuyorum. Çünkü her seferinde kendimden pay biçiyorum. Ben bir ilişkide, evet son derece sadık olabilirim, çok özverili, çok eğlenceli çok süper bir sevgili olabilirim ama bu ne zaman ve kiminle böyle olmak istediğime bağlıdır. Eğer kendimden emin olmadan başlarsam çok çabuk sıkılabilirim ya da dikkatim dağılabilir, bir başkasına kayabilir. Ya o da öyleyse? Hadi ben göze aldım, konsantre olup kendimi tamamen ona verdim diyelim…ya o sıkılırsa…ya ben sıkılırsam? Ya aksi bir şey olursa?

 Şu son paragrafın asıl ana fikri benim kafamın her daim karışık olduğu :) Her zaman bir yaşam koçum olmasını dilemişimdir…keşke biri olsa, hayatta başka hiçbir işi olmasa ve tek meşguliyeti benim adıma mantıklı kararlar vermek olsa…çünkü farkındayım işte! Ben bunu beceremiyorum!




0 yorum:

Yorum Gönder