13 Aralık 2010 Pazartesi

Hard Candy'nin Erkekleri - Volume 5

 Gecenin bir vakti, tüm erkeklerinize atarlanırsanız…dolayısıyla ev arkadaşınız ve sevgilisinin oynayalım diye tutturduğu okeye bir dördüncü bulamazsanız geriye yapılacak tek şey kalır : mantı! :)

 Ev arkadaşımın “Kilo almak istemiyorum!Yapmayacağız!” nidaları eşliğinde sevgilisi ve ben tabiki çoğunluğu oluşturup kazanarak mutfağa girdik.



 Volume 5’e gelirsek…üzerimden geçmiş bir kamyon gibi diyebilirim. Ellerimdeki kokusu hala duruyor. Daha önce bir yabancıyla bu kadar kısa zamanda fiziksel şekilde samimi olmamıştım. Beni biraz zorladı açıkçası…hayır, o değil; durum zorladı. Birşeyler yanlıştı sanki. Fazla güçlü biri o. Aslında tam ihtiyacım olan kişi. Gerçekten güçlü bir duruşu var. Hiçbirşeyden korkmayan, ama boşa değil bir şeylere dayanarak, haklı olarak korkmayan bir havası var. Beni zaptedebilecek düzeyde kendine güveniyor. Bana emir verebiliyor ve bir iki üç pes etmeyip dördüncüde itaat etmemi sağlayabiliyor. Korumacı, sahiplenen bir yapısı var ama aynı zamanda boğmuyor; bir o kadar özgür bırakıyor. Tek beklediği sadakat ve işte beni de bu korkutuyor.

 O da bir oyuncu. Sormayın bana nerden buluyorsun bunları diye çünkü bilmiyorum. Ben de şaşkınım, özellikle yapmıyorum. O beni buldu. Facebooktan o yazdı, o tanışmak istedi. 1,5 yıldır bir dizide oynuyormuş. Ama ben o diziyi hiç izlemedim. Dolayısıyla beni eklediği zaman bile onu tanımadım. Ama insanlar tanıyor. Bugün birkaç saat önce birlikte dışarı çıktık ve herkes ona bakıyordu. Kendimi yanında tuhaf hissettim.

 Bana yakın olmak istedi hep. Elimi tutmak,sarılmak,sahiplenmek ve minik öpücüklerle ödüllendirmek istedi.Ama karşılık veremedim. Çünkü dediğim gibi, belki bir süre sonra ben de isterdim ama bu kadar ani bir fiziksel samimiyet benim için hiç kurulası değildi o an.

 Eğer sevgilim olsa, ve aynı şekilde her dişiyle böyle samimi olsa sanırım çıldırırdım. Yanımda telefonla konuşurken sinirlenip birkaç kez bağırması beni ürkütse de beni bu şekilde ürkütebilmesi hoşuma gitti. Çünkü neredeyse 7 senedir, yani ilk aşkımdan beri  bu hissi yaşamadım. Babam da dahil olmak üzere hiçbir erkekten korkmadım. Eğer bir erkek beni sindirebiliyorsa, sesini yükselttiğinde ve bir bakışıyla beni “Eyvah bişey yaptım!Ne yaptım!Ne olucak şimdi!?” moduna sokabiliyorsa işte o tamam demektir.

  “İşten çık.Mutsuz olarak,bu kadar yorularak çalışmanı istemem.Ben sana aldığın maaş kadar burs sağlayacağım bir yerden bulup.” dedi. Bunun bariz bir yalan olduğunu, safı oynayıp “Gerçekten mi?Çok isterim.” dediğim anda bu parayı bana gizliden gizliye her ay kendisinin vereceğini biliyorum.

 Sevgilisi olduğum anda beni dünyalar kadar mutlu etmeye çalışacağını da biliyorum. Bunun güvenini ve garantisini son derece sağlamaya çalışan ve gerçekten dürüst bir insan o. İmkanları olan, bunları bildiğim ama bu ilk buluşmamızda hakkında hiçbirşey bilmiyormuşum ayağına yatıp kendini bana kendisinin anlatmasını sağladığım bir insan. Çünkü ben gerçekten onun ne parasıyla, ne namıyla, ne ailesiyle, ne yetkinliğiyle ilgilenecek biri değilim. Eğer birgün ona evet dersem bu gerçekten bir şeyler hissettiğimden ya da hissedebileceğimi bildiğimden olacaktır. Ona bir şans verişim, bana ve hayatıma katacağı pozitif enerjiden ve mutluluktan kaynaklı olacaktır.

 Ama ben buna hazır mıyım bilmiyorum. Yarın benden tekrar görüşüp görüşmeyeceğimize dair bir haber bekliyor. Başkasıyla görüşmemi istemiyor. Oysa ben Kevin’ı şimdiden özledim. Bugün tesadüfen aynı cafe’deydik. Onu geçen sabah kahvaltıya götürdüğüm yeri çok beğenmiş ve bir arkadaşını getirmiş. Ben de tesadüfen oradaydım, dersten önce bir şeyler içmeye gitmiştim. Bana “Bil bakalım neredeyim ve kırmızı sana çok yakışmış.” diye mesaj atınca nasıl mutlu oldum, yanına gidip sarıldığımda, gözlerine baktığımda içim nasıl ısındı yine anlatamam. Onu orada defalarca öpmek istedim ama uluorta pek mümkün değildi. Bunun o da farkındaydı. Sıkıca sarılmak ve birbirimizi yanaklarımızdan öpmekle yetindik. Tabi bu sırada yan masadaki Kevin’ıma göz koymuş dört kızın bakışlıları ve bizim tutku dolu kucaklaşmamız anındaki fiskosları da gözümden kaçmadı. 5 saniye içinde kıskançlıktan çıldırdım. Onlara inat daha sıkı sarılıp daha çok öptüm belki de. Çapraz masadaki Richie Pich’in o sırada beni gördüğünüyse tamamen unutmuştum. Onun da ayrı bir hikayesi var, şimdi girmeyelim.

 Özetle Volume 5’le başım dertte, ne yapsam bilmiyorum. Fena bir psikolojik baskı altındayım şu an. En kısa anlattığım Volume bu oldu :S O kadar şoktayım ki hala, gerçekten üzerimden yüklü bir kamyon geçmiş gibi hissediyorum ve o, o kadar aceleci bir adam ki düşünmek için 24 saatten bile az bir sürem var. Şimdi fark ettim de…ona bir isim bile verememişim telaştan. Road Runner olsun mu? Bu kadar hızlı, aceleci olup bana koşuyormuşuz hissi verdiği için.

Şimdi mantı yemeye gidiyorum. Umarım o tabak bittiğinde ve bünyeme aldığım bolca hamur ve yağ ile yatağıma girdiğimde mantıklı düşünüp bir karara varabilirim.

Şu an yalnızca korkuyorum…


0 yorum:

Yorum Gönder