27 Aralık 2010 Pazartesi

Hard Candy'nin Erkekleri - Volume 6

Bugün Alvin'le akvaryuma gitmiyorum. Çünkü dün akşam gezip tozma hakkımı fazlasıyla doldurdum. Artık oturup gerçekten finallere çalışmalıyım :((

 Peki dün akşam nerede miydim? Gerçek anlamda milyonların sevgilisi olan bi adamla başbaşa yemekte. "Romantik bir yemekte" demeyeceğim çünkü arkadaşlarıma kimin beni yemeğe davet ettiğini söylediğimde umulanın aksine son derece salaş bir balık restaurantındaydık.


 Bende fazla bir şok yarattı diyemem çünkü hayatta hayal kırıklığına uğramamak için beklentilerimi her zaman düşük tutarım. Ama bu bahsi geçen adamın sahip olduğu bu derece salaş tarzına da şaşırmadım diyemem. Oysa ki televizyondan hiç öyle görünmüyordu. Birçok kadın televizyonda görüp ona hayranlık duyarken, ulaşılmaz sanırken aslında bildiğin otuzunda boş bir adam kendisi. Hoş...ama maalesef şu sıralar tembellik ettiği için boş.
Ha potansiyel yok mu? Var.
Masaya ilk oturduğumda suratındaki memnuniyetsiz ve hatta somurtkan diyebileceğim o donuk ifade bir süre sonra alkolün etkisiyle yerini tatlı bir gülümsemeye bırakmıştı.Sardığı sigaranın etkisi var mıydı muamma...


 Yolda onun yanına giderken biraz korkuyordum açıkçası. Ama beni beğenmeyecek diye değil. Arkadaşlarımın gazı sayesinde "ben onu beğenmeyeceğim" diye. Artık gözlerinde ne denli bir fenomen olduysam, çok geniş hayran kitlesine sahip adamları bile beğenmiyorum o derece...siz düşünün yani nasıl bi dünya güzeliyim. "Sen onu beğenmeyeceksin. Bak gör bu çok sarışın diyip efleyip püfleyeceksin. Adamdan elektrik almayacaksın sonra gelip sızlanacaksın. Yaşı çok büyük diye bahaneler bulacaksın.  vs."
Bir kez daha ben neymişim diyorum ve en azından arkadaşlarımın gözünde bu kadar yüceldiğim için kendimi canı gönülden tebrik ediyorum.

 Aslına bakarsanız haksız değiller. İnsanları öyle ufak, öyle eften püften sebepler için eliyorum ki beni baştan uyarmaya çalışmaları çok normal.

Tamam gerçekten sarışın olması biraz koydu bana. Üstelik boyu da televizyondan bildiğimiz kadar uzun değilmiş. Topukluyla gittim yanına ve hemen hemen aynı olmuştuk, belki 1-2 cm geçiyordur beni.

 Yemekten kalkınca içmeye devam ettik başka bir yere geçip. Son dizisinden bir arkadaşı da geldi bir ara bize eşlik etmeye. İkisi bir olunca gerçekten bi anda çok eğlenceli insanlara dönüşüyorlar. Uzun zamandır bu geceki kadar çok gülmemiştim.

 Yalnız tutturdular bir şehlasın diye deli oldum. Değilim arkadaşım! Şehla mehla değilim! Gözlerim güzel, güzel bakıyorum, anlamlı bakıyorum o kadar. Kötü bir şey değilmiş şehlalık...çekiciymiş, seksiymiş...bana öyle gelmiyor. Şehla diyince hakaret olarak algılıyorum ben onu, hoşlanmıyorum işte.

 Babamla konuşmuş bu arada beyfendi randevumuza gelmeden önce facebooktan. "Ne alaka?" dedim. "Öyle, canım istedi konuştum." cevabını aldım defalarca, doğumgünümü falan bildi. Bayağı çalışmış gelmeden önce anlaşılan, ben eksik hissettim bi an. Sıkı bir hayranı olmadığımı farketmiş olmalı ama bu onda en ufak bir hayal kırıklığı yaratmış mıdır bilemiyorum.

Bu arada restaurantta, yolda yürürken, cafede...herkes ama herkes önce dikkatlice ona bakıyor sonra acaba yanındaki kim diye dönüp beni süzüyorlardı. Artık bu duruma alışmaya başlasam iyi olacak gibi çünkü bir şekilde ya ben bunları çekiyorum ya bunlar beni anlamadım gitti. Ben üzerimdeki gözlere fazlasıyla alışkınım yıllardır ama yanımdaki adamların bu kadar kesilmesini, süzülmesini ister istemez yadırgıyorum. Tamam ünlüyse ünlü, ne var bu kadar abartacak?? Çevir kafanı yoluna git. Yokkk! İlla saatlerce bakacak karşına geçip.

 Yanından ayrılırken de tutturdu kendimi atacağım şurdan diye. Fenerbahçe'ye, bizim kızların yanına geçecektim. "65 dakika sonra geçeceksin." demeye başladı inatla. Hayır gerçekten merak ediyorum kafasında kurduğu o 65 dakikada tam olarak ne yapacaktık? Beni evinin önüne kadar götürüp "Bak burası benim evim. Ben kendimi şuradan atacağım. Sen de 65 dakika sonra gideceksin arkadaşlarının yanına." derken kastettiği "Ha tamam ben kendimi atacağım ama atmadan önce evime çıkıp biraz takılalım. O da tahminlerime göre bi 65 dakikanı alır. Ona göre kendini ayarla." falan mıydı? :)

 Bilmiyorum. Tuhaf bir insan olduğu kesin. Artık arkadaşının tespiti ne denli doğrudur, sosyal kişilik bozukluğu mevcut mudur bilinmez ama pek normal değildi. Yine de eğlendim yanında. Başta biraz huzursuz olsam da, bir süre sonra daha iyi hissettim kendimi. Şirindi, sevimliydi...yakışıklıydı da kabul ama gerçekten hiç benim tipim değildi. Mutlaka tekrar görüşeceğiz...ama olurunu, ne olurunu, ne olmazını hiç ama hiç bilmiyorum.

 Son olarak...ona bir isim vermek gerekir şimdi. Adonis diyelim mi? :) Kesinlikle arkadaşın adonis kasına sahip olmasıyla hiçbir alakası yok...öyle bir kası olduğunu sanmıyorum. Yalnızca aramızda bunun muhabbeti bayağı bir geçti ve şimdi onu öyle anmak kulağıma oldukça hoş geldi...

0 yorum:

Yorum Gönder